Okuma görünümü

Yeni makaleler mevcut. Sayfayı yenilemek için tıklayın.

Bakan Koca'dan atama açıklaması: 42 bin 500 sağlıkçı atanacak

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, TBMM Genel Kurulu'nda görüşülen Sağlık Bakanlığı'nın 2023 yılı bütçeleri üzerinde söz aldı. Sağlık personeli atamasına ilişkin konuşan Bakan Koca, 42.500 atama yapacaklarını belirtti. Bakan Koca aynı zamanda 85 yaşından büyük hastalara tek hekim uygulamasını devreye sokacaklarını belirtti Bakan Koca, Sağlık Bakanlığı'na personel alımıyla ilgili şu bilgileri verdi: "Alımını İlan ettiğimiz 85 bin sağlık personelin 42 bin 500'ünün atamasını şimdi yapıyoruz. Diğer yarısını peşinden hemen alacağız. Yeni personelin 32 bini polikliniklerimizde hizmet verecek olan tıbbi sekreterlerden oluşuyor. Bu sayede hekimlerimizin iş yükünü azaltıp verimliliğini artırmayı hedefliyoruz. Ayrıca hekim istihdamında zorlanılan yerler için ihdas edilen 27 bin sözleşmeli hekimle yılbaşından itibaren sözleşmeler yapılacak." 85 yaşından büyüklerimizin her birini bir hekim arkadaşımıza emanet etmek istiyoruz. Yeni düzenleme ile büyükler sağlık hizmeti alırken tek bir hekim tarafından yakından takip edilip yönlendirilecekler. Bu hepimizin üzerinde bir sorumluluktur. Hepimiz sağlıkla o günlere ulaştığımızda böyle bir muameleyi hak ediyoruz. Bu konuda hazırlıklarımızı yaptık. Yakında ilan edeceğiz."

Bakan Koca’dan ‘ilaca zam’ mesajı: En az iki kez yapılmalı

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında dün Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde gerçekleşen Kabine Toplantısı sonrası basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Hastaların eczanelerde bazı ilaçları bulamadığına yönelik haberlerin hatırlatılması üzerine Koca, şunları kaydetti: "Gündemimizdeki en önemli konu bu. Sorunları çözeceğiz. Maliyetler arttı. Çözüm için bir yol haritamız var. İlaç fiyatlarında yılda bir kez zam olması doğru değil. Belli dönemlerde en az iki kez olması gerektiği kanaatindeyiz. Ancak şunu belirtmeliyim, bu dönemde hasta sayımız ve reçete sayımız yüzde 40 oranında arttı. Dolayısıyla bu dönemde hasta yoğunluğu, reçete sayısının fazlalığı, belli ilaçlarda tüketimin yoğunluğu, ayrıca dünyada ham madde sorununun varlığı önemli bir neden. Buna ek olarak şubat döneminde yapılacak, bir önceki yılın avro kuru ortalaması üzerinden zam beklentisi, bu sorunu daha da artırıyor. Dolayısıyla bizim buna farklı bir yaklaşım getirerek olayı çözecek tedbiri hızla devreye almamız gerekiyor. Yıl içinde birden fazla güncelleme olabilir, onu tartışıyoruz. Bu döneme özel olarak, şubat öncesi dönemde ne yapabilirizi çalıştık. Çok uzun sürmeyecek."

Bakan Koca'dan ilaç krizi açıklaması!

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında dün Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde gerçekleşen Kabine Toplantısı sonrası basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, eczanelerde bazı ilaçların bulunmaması sorununa ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Koca, "Gündemimizdeki en önemli konu bu. Çözüm için bir yol haritamız var" dedi. “SORUNLARI ÇÖZECEĞİZ” Hastaların eczanelerde bazı ilaçları bulamadığına yönelik haberlerin hatırlatılması üzerine Koca, şunları kaydetti: "Gündemimizdeki en önemli konu bu. Sorunları çözeceğiz. Maliyetler arttı. Çözüm için bir yol haritamız var. İlaç fiyatlarında yılda bir kez zam olması doğru değil. Belli dönemlerde en az iki kez olması gerektiği kanaatindeyiz. Ancak şunu belirtmeliyim, bu dönemde hasta sayımız ve reçete sayımız yüzde 40 oranında arttı. Dolayısıyla bu dönemde hasta yoğunluğu, reçete sayısının fazlalığı, belli ilaçlarda tüketimin yoğunluğu, ayrıca dünyada ham madde sorununun varlığı önemli bir neden. Buna ek olarak şubat döneminde yapılacak, bir önceki yılın avro kuru ortalaması üzerinden zam beklentisi, bu sorunu daha da artırıyor. Dolayısıyla bizim buna farklı bir yaklaşım getirerek olayı çözecek tedbiri hızla devreye almamız gerekiyor. Yıl içinde birden fazla güncelleme olabilir, onu tartışıyoruz. Bu döneme özel olarak, şubat öncesi dönemde ne yapabilirizi çalıştık. Çok uzun sürmeyecek." Kovid-19 ve diğer salgınlarla ilgili son duruma ilişkin soru üzerine Koca, "Üst solunum yolu şikayetleriyle başvuran hastalarımız arttı. Bu hastalıklar en çok RSV, sonra sırasıyla influenza, rhinovirüs ve Kovid şeklinde. Üst solunum yolu belirtisi olan kişiler maske takarak normal hayata karışmalı. Hastalığı ne olursa olsun bulaştırmamaya özen göstermeli" ifadesini kullandı. Aşılama konusunda bir yavaşlamanın olduğuna dikkati çeken Koca, "Ancak risk grubundaki kişilerin hatırlatma dozlarını olmasını tavsiye ediyorum. Güvenle Turkovac olabilirler" diye konuştu. ECZANELERDEKİ İLAÇ SORUNU Son birkaç yıldır özellikle Ocak - Şubat aylarında yaşanılan ilaç tedariki problemi bu yıl kendini daha erken hissettirmeye başladı. Özellikle çocukların kullandığı ağrı kesici - ateş düşürücüler, antibiyotikler, göz ve kulak damlaları, kanser ilaçları, tüp bebek tedavisinde kullanılan ilaçlar, tansiyon gibi bazı kronik ve bir kısım genetik hastalıklarda kullanılan ilaçlar ‘bulunamayanlar' listesinin başını çekiyor. Öte yandan eczacı Zühal Özkul, döviz kurundaki artış ve ilaç kur fiyatının sabitlenmesi nedeniyle firmaların piyasaya ilaç vermediğini söyledi. Özkul, "En önemli ve esas sebebi Dolar ve Euro kurundaki farklılıklar. Yurt dışından gelen ilaçları Türkiye’de satmak istemiyorlar çünkü gerekli karlılığı sağlayamıyorlar. Bu sebepten dolayı birçok ilaçta sıkıntı yaşıyoruz. Çok bilinen antibiyotiklerin muadilleri bile piyasada yok." dedi.

Sağlık Bakanlığı personel alımı sonuçları belli oldu

Geçen hafta başvuru süreci sona eren 30 bin sözleşmeli sağlık personeli ve 1183 sözleşmeli personel olmak 31 bin 183 kişinin atamasında yerleştirme sonuçları açıklandı. 30 Kasım- 5 Aralık 2022 tarihleri arasında tercihleri alınan KPSS-2022/11 Sağlık Bakanlığının sözleşmeli personel pozisyonlarına yerleştirme işlemleri tamamlandı. Adaylar, yerleştirme sonuçlarına 13 Aralık 2022 tarihinde saat 15.30’dan itibaren ÖSYM'nin https://sonuc.osym.gov.tr adresinden T.C. kimlik numaraları ve şifreleriyle erişebilecektir. Sağlık Bakanlığının taşra teşkilatı hizmet birimlerinde istihdam edilmek üzere 30 bin sözleşmeli sağlık personeli ile 1183 sözleşmeli personel alımı ise KPSS sonucuna göre ÖSYM tarafından merkezi yerleştirme ile yapılacağı duyurulmuştu. Kontenjan doldu Sağlık Bakanlığı atama sonuçları ardından oluşan verilere göre toplam 253 bin 555 kişi tercih yaparken 31 bin 183 kişi yerleştirildi. Başvuru yapanlar arasında 253 bin kişiden 60 bini ortaöğretim, 126 bini önlisans, 67 bini ise lisans mezunlarından oluştu. Ortaöğretimden 2 bin 88 kişi, önlisanstan 20 bin 582 kişi, lisanstan 8 bin 513 kişi yerleştirildi. 42 bin 500 personel alınacak Sağlık Bakanlığının 11 bin 317 sürekli işçi, 30 bin sözleşmeli sağlık personeli ve 1183 sözleşmeli personel olmak üzere toplam 42 bin 500 işçi ve personel alım ilanı Resmi Gazete'de yayımlandı. İlana göre, Bakanlığın taşra teşkilatında istihdam edilmek üzere toplam 11 bin 317 sürekli işçi alınacak. Sağlık Bakanlığının taşra teşkilatı hizmet birimlerinde istihdam edilmek üzere 30 bin sözleşmeli sağlık personeli ile 1183 sözleşmeli personel alımı ise KPSS sonucuna göre ÖSYM tarafından yapılacak merkezi yerleştirme ile yapılacak. Ortaöğretim, ön lisans ve lisans düzeylerinde tercih yapılabilecek sözleşmeli personel pozisyonları ve başvuru şartları KPSS-2022/11 Tercih Kılavuzu'nda yer alıyor.

Elektronik sigarayla ilgili kötü haber

ABD’deki George Washington Üniversitesi’nde yapılan araştırmada, kullanıcılarının e-sigara kullanmayı bırakma olasılığının geleneksel sigara ürünlerine göre daha fazla olduğu bulundu. Daily Mail’in haberine göre, araştırmacılar, düzenli olarak hem sigara hem de elektronik sigara kullanan 545 kişiden veri topladı. Beş yıl sonra yarısından fazlasının e-sigarayı bıraktığını, sigarayı ise sadece üçte birinin bıraktığını gördüler. E-sigaralar genellikle sigara kullanıcılarının bu alışkanlığı bırakmalarına yardımcı olduğu iddiasıyla pazarlanırken sigaradan uzaklaşmak için “daha güvenli” bir geçiş olarak görülüyor. Ancak bu çalışma, her iki cihazı da kullanan kişilerin genellikle uzun süre sigara içmeye devam edeceğini ortaya koydu. HAKKINDAKİ İDDİALAR ÇÜRÜTÜLDÜ Özellikle gençler arasında son on yılda popülerlik kazanan cihazların önde gelen üreticilerinden biri olan Juul Labs, geçen hafta ürünlerini çocuklara yönelik pazarladığı iddiasıyla açılan 5.000 davayı sonuçlandırmak için 1.2 milyar dolar ödemeyi kabul etti. Bulgularını bugün BMJ’de yayınlayan araştırmacılar, Ulusal Sağlık Enstitüleri’nin yıllık Tütün ve Sağlık Nüfus Değerlendirmesi anketinden veri topladılar. Çalışma, sigara ve elektronik sigara gibi tütün ürünleri kullanımlarını tartışmak ve genel sağlıklarını ölçmek için her yıl iletişim kurulan 49.000 Amerikalıdan oluşan bir havuz kullanıyor. Çalışma, elektronik sigara endüstrisinin, ürünlerinin bir kişinin sigarayı bırakmasına yardımcı olacak araçlar olduğu iddialarını çürüttü. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri, ekim verilerine göre yaklaşık 2,6 milyon ABD’li gencin e-sigara kullandığını tahmin ediyor.

Bebeklerde soğuk yanığına dikkat

Medipol'den yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Dr. Öğr. Üyesi Gökmen Alpaslan Taşkın, bebeklerin yetişkinlere göre daha narin ve hassas bir cilde sahip olduğunu belirterek, nem kaybına yatkın oldukları için ciltlerinin daha hızlı kuruduğunu aktardı. Mevsim değişimlerinin bebeklerde yeni cilt sorunlarını ortaya çıkarabileceğini bildiren Taşkın, "Soğuk, kuru hava ve sert kış rüzgarları en yumuşak bebek yanaklarını bile kurutur. Dudak kuruluğu, özellikle çok fazla salya akıyorsa, bebekler için yaygın bir sorundur. Dudakları ve dudaklarının etrafındaki deri salyadan sürekli ıslandığından, üst deri tabakası tahriş olur. Bu durumda güvenli bir dudak balsamı kullanın. Lanolin, yeni doğmuş bir bebek için de güvenlidir. Dudakları çatlamış yeni doğan emziriyorsanız, anne sütü uygulayabilirsiniz." ifadelerini kullandı. Taşkın, bebek yanaklarının rüzgarlı bir günde soğuk havaya maruz kalmasıyla kolayca tahriş olabileceğini vurgulayarak şunları kaydetti: "Dışarı çıkmadan önce ve çıktıktan sonra nemlendirmek yardımcı olur. Çok fazla dışarıda kalıyorsanız plastik bir bebek arabası örtüsü kullanın. Kuru cilt, vücudun her yerinde kaşıntılı lekelere neden olabilir. Bu yamalar kırmızı, tahriş olmuş ve pul pul görünür. Bebeğinizin kuru bir cildi veya egzama gibi bir cilt rahatsızlığı varsa soğuk havalarda korumak için ekstra özen gösterin. Bebeğinizin cildi kurumaya yatkınsa, dışarı çıkmadan önce açıkta kalan bölgelerine az miktarda krem ​​veya merhem kullanın. Banyo yatmadan önceki rutinin güzel bir parçası olabilse de bebeklerin her gün yıkanmasına gerek yoktur. Ilık suda kısa banyolar nem kaybını azaltmak için en iyisidir. 37 derece ile 38 derece arası banyo sıcaklığı bebeğinizi sakinleştirerek, rahatladır. Banyodan sonra nemi hapsedin. Ciltleri hala nemliyken birkaç dakika içinde kuruması en iyisidir. Cildini bir havluyla kurulayın. Evinizdeki hava kuru ise nemlendirici kullanın. Cildini tahriş etmeyecek yumuşak, nefes alabilen kumaşlar giydirin. Kokusuz losyonlar, sabunlar ve çamaşır deterjanları seçin."

Sağlık raporlarının geçerlilik süresi uzatıldı

Sağlık Bakanlığı, Covid-19 salgını döneminde hastanelerdeki yoğunluğu azaltmak için uygulamaya koyduğu sağlık raporlarını uzatma uygulamasını 30 Haziran 2023 tarihine kadar uzattığını açıkladı. Tüm Eczacı İşverenler Sendikası (TEİS) Genel Başkanı Eczacı Nurten Saydan da uygulamanın yerinde olduğunu belirtti. Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Covid-19 salgını döneminin başlangıcından itibaren uygulamaya koyduğu sağlık raporlarının geçerlilik tarihlerini yeniden uzattı. Sağlık Bakanı Yardımcısı Prof. Dr. Sabahattin Aydın’ın imzasıyla dün yayınlanan genelgede, mevsim koşullarına bağlı olarak artan sağlık hizmeti ihtiyacı ve rapor yenileme taleplerine bağlı olarak sağlık hizmet sunucularında yaşanan yoğunluğun azaltılması amacıyla raporların geçerlilik süresinin 30 Haziran 2023 tarihine kadar uzatıldığı belirtildi. TEİS Genel Başkanı Eczacı Nurten Saydan da konuya ilişkin Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) bir an önce harekete geçmesi gerektiğine işaret ederek açıklama yaptı. Saydan, bugün yaptığı yazılı açıklamada şunları ifade etti: “Kurum tarafından, kronik hastalıklara sahip yaklaşık 30 milyon hasta ve 80 milyon tekil rapor süresinin yetkililer tarafından Medula sisteminde ivedilikle uzatılması uygun olacaktır. Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan duyuru çok yerinde olmuştur. Çünkü bütün raporların aynı zamanda yenilenmesi hastanelerde büyük kalabalıklara neden olacak ve salgın hastalık riskini arttıracaktı. Vatandaşlarımıza üzülerek bildirmek isteriz ki, SGK gerekli düzenlemeyi bir an önce yapmadığı takdirde süresi uzatılmış raporları ile bugünden itibaren eczanelerimizden bu tür ilaçlarını yeterli sayıda ve belki de hiç alamayacaklar. Hastalık ve ilaca ulaşım ise asla beklemez. Sendika olarak raporlu vatandaşlarımıza yaşanan bu durumun eczanelerimizden kaynaklanmadığını bildirmek istiyor ve SGK’nın gerekli düzenlemeyi yapmasını bekliyoruz”

Sağlık personeli, fiziken ve ruhen yıprandı

Sert, “Personel yetersizliği had safhada. Sosyal hizmet işçilerinin çoğu bedensel ve ruhsal hastalıklarla boğuşuyor” dedi. Öz Sağlık-İş Sendikası Genel Başkanı Devlet Sert, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı kurum ve kuruluşlarda çalışan işçilerin pandemi ve sonrasında fiziken ve ruhen çok yıprandığını kaydetti, “Personel yetersizliği had safhada. Sosyal hizmet işçilerinin çoğu bedensel ve ruhsal hastalıklarla boğuşuyor. Süreç istihdam açısından kontrol altına alınamazsa yaşlı, çocuk ve engelli bakım hizmetleri aksamaya başlayacak” dedi. Konuya ilişkin olarak bir açıklama yapan Devlet Sert şunları söyledi: “Örgütlü olduğumuz Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve bağlı işyerlerinde çalışan üyelerimiz ve diğer tüm sosyal hizmet emekçileri, tıpkı sağlık emekçileri gibi pandemi sürecinde daha yoğun olmak üzere son derece fedakâr biçimde çalışmaktalar. Sosyal hizmet işçilerimiz yaptıkları görevin bir gereği olarak daha fazla vicdan, daha fazla sorumluluk yükü altındalar. Yaşlılarımıza, kimsesiz çocuklarımıza, engellilerimize, yardıma muhtaç kadınlara yönelik hizmetlerin tamamını bu arkadaşlarımız yerine getiriyor. Sosyal hizmet çalışanlarının, izlenen mevcut personel politikası nedeniyle karşılaştıkları pek çok sorun var. Zaten kadroya geçiş sonrası birçok personel mevcut çalışma şartlarının ağırlığından dolayı görevi bıraktı.” “YENİ İŞÇİ ALIMI YAPILMIYOR, 5 KİŞİNİN İŞİNİ 1 İŞÇİ YAPIYOR” Sert, “Raporlu veya ücretsiz izinli personel yerine daha önce uygulanan joker personel uygulaması kaldırıldı. Yeni işçi alımı da yapılmıyor. 5 kişinin iş yükü 1 kişinin sırtına verilmiş durumda. İzinler doğru dürüst kullandırılmıyor” diyerek böyle bir ortamda ne iş veriminden ne de iş barışından ne de düzenli çalışma koşullarından söz edilemeyeceğini söyledi. Sert, “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın bağlı kurum ve kuruluşlardaki istihdam politikasında acil değişiklik yapması gerekiyor. Personel fiziken ve ruhen çok yıprandı, personel yetersizliği yüzünden sağlıklı dinlenme, izin kullanma şansları da yok. Zaten çalışırken çok ağır bir iş yükünün altındalar. Bir an önce yapılan işe uygun personel politikaları belirlenmeli, çalışma koşulları yeniden düzenlenmelidir” ifadelerini kullandı. “DEVLETİN BAKTIĞI GRUPLARIN SAYISI HER GEÇEN GÜN YÜKSELİYOR” Sert, açıklamasında önemli bir bilgiyi daha paylaştı. Sert, “İşin bir başka boyutu ise devletin bakmakla yükümlü olduğu korunma-bakım altındaki kişi sayısı her geçen gün daha da artmaktadır. Bunlara yaşlılar, engelliler, kimsesiz çocuklar da dahil. Sayı her geçen gün artıyor ama personel sayısı aynı. Hatta emekli olup işi bırakanın yerine yenisi gelmediği için zaten eksiye düşmüş durumda. Bu durum personel ihtiyacını had safhaya ulaştırmıştır” dedi.

Vücut direncimizi artırmalıyız

Son günlerde gripal enfeksiyonların artması ve hastanelerin acillerin dolmasıyla ilgili olarak bir açıklama yapan Bizim Aktar sahibi Herbalist Yunus Ersin, “İnsanlarda özellikle kuru bir öksürük meydana geliyor.Biz bu noktada insanlarımızın şifalı bitkilerden yararlanma kültürünün yaygınlaştırılması gerektiğini düşünüyoruz. Şifalı bitkiler ve bu kültür ecdadımızın ve Nebevi tıbbın bize olan manevi mirasıdır. Bağışıklık sistemimizi güçlendirmek ve hastalıklara karşı direncimizi artırmak için hazırladığımız ürünlerin modern tıbba olan katkısı gerçekten önemli bir şifa boyutunu ortaya koymaktadır. Biz “Hastalanmadan önce sağlığınızın kıymetini bilin” buyuran Hz. Peygamber Efendimizin tavsiyesini dikkate alarak koruyucu hekimliği hayatımıza eklemektir. Önemli olan hastalanmadan sağlığımıza yatırım yapabilmeyi bilmektir” dedi. Bizim Aktar olarak şifalı bitkilerin tıbbın sunduğu teşhis ve tedavi nosyonuna yardımcı niteliğindeki çok özel ürünler hazırladıklarına dikkat çeken Herbalist Ersin, “Aslında Allah (c.c.) tabiatın her renginde, bitkilerin her florasında ihtiyacımız olan her şeyi, bizlere sıkıntı olan tüm dertlerimizi ortadan kaldıracak nitelikte bir şifayı gizlemiş durumda. Önemli olan bu sıkıntılarımızı bu işin uzmanı olan insanlarımız vasıtasıyla kullanabilmek ve uygulayabilmek. Biz her dönemde yaptığımız gibi aynı çağrımızı yinelemek istiyoruz. Hastanelerimizin ve teşhis-tedavi boyutu sergilenen neresi olursa olsun, Tıp Fakültelerimizin, Eczanecilik bölümlerimizin bir yerinde “Şifalı Bitkilerle Tedavi” boyutunda akademik eğitim verilmeli. Böylece, piyasada bu işleri kulaktan dolma bilgilerle yapan ve şifalı bitkilerin gerçek özelliğini bilmeden uygulama yapanlar ayıklanmalı. Herbalist kimlikleriyle modern tıbba destek olanların üzerine atılan kötü şöhretler, aktarım diye piyasaya çıkıp bitkilerin nasıl kullanılacağını, nasıl karıştırılacağından bile habersiz olanlarla böylece bir ayrım gerçekleştirilmeli diye düşünüyorum” diye konuştu. Son günlerde ortaya çıkan gripal enfeksiyonlar ve insanlarda başlayan kuru öksürük şikayetlerine karşı Bizim Aktar olarak çok özel ürünlerinin olduğunu ve modern tıbba katkı sunacak bu ürünlerinin insanlarımıza faydalar sağlamaktadır. Özellikle çocuklarımızda ve yetişkinlerimizdeki kuru öksürük şikayetini udül hindi yağıyla giderebilmekteyiz. Diğer yandan bağışıklık sistemimizi güçlendirecek nitelikte pandemi döneminde hazırladığımız udul hindi, kekik yağı, çörek otu yağı, okaliptus yağı karışımından oluşan setimiz de insanlarımızın vücut direncini artırma yönünde çok önemli katkılar sunmaktadır. Bu set boğazlarımızı, nefes borumuzu, bronşlarımızı ve akciğerimizi korumaya alıyor. Vücudumuzu korumaya alıyor. Bu seti çocuklarımız, gençlerimiz, yaşlılarımız herkes kullanabiliyor” dedi. Bunun yanında andıç pekmezi, propolis damlası, udul hindi damlası ve kustul macun setiyle de ayrı bir direnç sağladıklarını ifade eden Yunus Ersin, “Önemli olan koruyucu hekimliktir. Hastalanmadan kendimize dikkat etmek ve bedenimizi, akıl ve ruh sağlığımızı bozulmadan kontrol altında tutabilmek her şeyin önündedir. Hastalık da insan için, doktor da insan için. Elbette biz de Rabbimizin bize sunduğu bitkilerin tüm şifalı yönlerini insanlarımızla buluşturmak için kaliteli, nitelikli çalışmalarımıza devam edeceğiz” değerlendirmesini yaptı. Tıp fakültelerinde şifalı bitkiler kürsüleri kurulmalı Bizim Aktar’ın Nebevi Tıp’tan yararlanarak, yüzyıllardır kullanılan ecdad yadigarı şifalı bitkileri modern tıbbın sunduğu teşhis ve tedavi boyutuna yardımcı olarak nitelikte çok özel ürünler hazırladığını kaydeden Ersin, sözlerini şöyle bitirdi: “Allah (c.c.) bizlere yararlanmamız, hastalıklara deva üretmemiz, dertlerimize şifa bulmamız için kudretiyle yarattığı bitkilerde bu şifayı gizlemiş. Bizim yapmamız gereken sıkıntılarımız için bu şifalı bitkileri en doğru yöntemlerle kullanacak işin uzmanları olarak kullanmak, uygulamak ve insanımıza sunmak olmalıdır. Hastanelerimizde yapılan teşhis-tedavi boyutunda şifalı bitkilerin fonksiyonu ve önemi ihmal edilmemelidir. Yeniden çağrı yapıyorum. Tıp fakültelerimizde ve Eczacılık Fakültelerinde şifalı bitkilerden yararlanma, değerlendirme noktasında akademik çalışmalar yapılmalı, eğitimler verilmelidir. Modern tıp ile şifalı bitkilerin uzmanlarının ortak çalışmalar gerçekleştirecekleri zeminler oluşturulmalıdır. Bu çalışmalar şifalı bitkileri bilmeyen, tanımayan, insanlara hiç bilmediği konularda tavsiyelerde bulunanları içimizden ayıklanmasını sağlayacak hayırlı bir sonucu getirecektir. Şifalı bitkiler uzmanı herbalistlere yönelik ithamlar, su-i zanlar da ortadan kalkacaktır. Şifalı bitkiler yüzyılları aşan ve Nebevi Tıp’tan gelen gerçeğimizdir, mirasımızdır. Bu mirası reddetmemeliyiz, değerlendirmeliyiz, insanların istifadesine sunmalıyız” DİPNOT: Bizim Aktar’ın korona’ya karşı bağışıklık sistemimizi güçlendirmek, vücut direncimizi artırmak için ürettiği seti ve ürünlerini telefonundan veya web sitesinden ulaşabilirsiniz. TELEFON: 0 212 - 674 03 00 www.bizimaktar.com

Hem turizm hem de sağlık hizmetlerinde Kayseri yeni tercih oldu

Türkiye pandemi dönemindeki kısıtlamalar hariç her geçen gün yükselen bir sağlık turizmi grafiğine sahip oldu. Uluslararası Sağlık Hizmetleri’nin (USHAŞ) yaptığı araştırmaya göre, 2022 yılının ilk üç çeyreğinde toplam 876 bin 521 kişi sağlık hizmeti almak için Türkiye’yi tercih etti. Kayseri de turistik ve tarihi zenginliklerinin yanı sıra, sağlık hizmetleriyle turizmde üst sıralara talip oldu. Kayseri'ye sağlık turizmi için ağırlıklı olarak Avrupa ülkelerinden gurbetçiler geliyor. “Avrupa’nın birçok merkezinden Kayseri’ye direkt uçuşlar var” Roza Estetik Sağlık Turizm Kurucusu Kazım Selvi, “Çok geniş bir uçuş ağıyla güçlü bir hava taşımacılığı altyapısına sahip olmamız, pek çok ülkeden turistleri ülkemize çekiyor. Örneğin Avrupa’nın birçok merkezinden Kayseri’ye direkt uçuşlar mevcut. Kayseri Havalimanı şehir merkezine araçla sadece 5 dakika mesafede yer alıyor. Bu, ülkemize tedavi olmak için gelen bir kişinin, aynı gün içinde randevusuna yetişebileceği anlamına geliyor. Sağlık hizmetleri pek çok ülkede oldukça pahalı. Türkiye’yi tercih edenler aşağı yukarı yüzde 60 daha uygun bütçeyle saç ekimi yaptırabiliyor. Üstelik saç ekimi genelde 6-8 saat sürüyor ve kişiler sonrasında doktorun tavsiyelerine uyarak, sosyal aktivitelerden geri kalmadan süreci çok kolay bir şekilde atlatabiliyor” şeklinde konuştu. “İç Anadolu’yu sağlık turizminde zirveye taşıyacağız” İç Anadolu’daki sağlık turizmini zirveye taşımak istediklerini dile getiren Kazım Selvi, “Hem maliyet avantajı, hem gezme fırsatı, hem de kaliteli teknolojik altyapı sunan Türkiye, uluslararası hastaların ilk tercih ettiği ülkeler arasında yer alıyor. Araştırmalar gösteriyor ki sürekli yükselen bir sağlık turizmi grafiğine sahibiz. USHAŞ’ın raporuna göre, 2020 yılında yaşanan küresel salgın sebebiyle sağlık turisti sayısında gözle görülür bir azalma meydana geldi. 407 bin 423 hasta, sağlık hizmeti almak için Türkiye’yi tercih etti. Sağlık turizmi ve tıbbi nedenlerle gelen yabancı ziyaretçi ve yurt dışında ikamet eden vatandaşlardan elde edilen turizm geliri, 2020 yılında 1.164.779 bin dolara geriledi. 2021 yılında 670 bin 730 kişi sağlık hizmeti aldı ve buradan elde edilen gelir 1.726.973 bin dolar tutarında gerçekleşti. 2022 yılının ilk 3 çeyreğinde ise ülkemizin sağlık turizminden elde ettiği rakam 1.603.479 bin dolar oldu. Saç ekimi son yıllarda tüm dünyada oldukça popüler oldu. Teknoloji ve sistemler geliştikçe alınan sonuçlarda çok daha başarılı noktalara geldik. Bu da bizlere olan ilgiyi artırdı. Roza Estetik Sağlık Turizm olarak, İç Anadolu’daki sağlık turizminin gelişiminin çok iyi yerlere geleceğine inanıyoruz. Tarihi güzellikleriyle herkesi cezbeden doğa harikası Kapadokyamız, kış turizminin gözdesi Erciyes Kayak Merkezimiz var. Sağlık turistleri eğlence ve hizmeti birleştirebiliyor. 2023’te Kayseri'yi Avrupa'da tanınan önemli bir sağlık merkezi haline getirmeyi hedefliyoruz” dedi.

Artan kalp krizi vakaları TBMM gündeminde

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yanıtlaması istemiyle soru önergesi veren Karaduman, Kovid-19 pandemi sürecinde yapılan aşılarla ilgili bir çalışmanın yapılıp yapılmadığını dile getirerek, “Kalp krizi vakalarının aşı uygulanan bireylerde daha sıklıkla görülüyor olması bu verileri doğrular niteliktedir” dedi. Saadet Partisi Konya Milletvekili ve Gençlik Kolları Genel Başkanı Abdulkadir Karaduman, son dönemlerde hem ülkemizde hem de dünyada hızla artan kalp krizi vakalarını Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) gündemine taşıdı. Kovid-19 pandemesinin ardından yapılan aşılara dikkat çeken Karaduman, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya artan kalp krizi vakalarının aşıyla ilgili olup olmadığını sordu. AŞILARIN SONUÇLARIYLA İLGİLİ ÇALIŞMA YAPILDI MI?Karaduman, son zamanlarda kalp krizi vakalarında yaşanan ciddi artışa vurgu yaparak, “Herhangi bir sağlık sorunu olmayan bireylerin genç yaşta ani kalp krizi sonucunda vefat etmeleri dikkat çekicidir. ABD ve Avrupa ülkelerinde yapılan bilimsel araştırmalar; Kovid-19 pandemi sürecinde uygulanan BioNTech aşılarının kalpte ve akciğerde pıhtılaşma ve damarlarda pıhtılaşma sonucu tıkanıklığa sebep olarak kalp krizini tetiklediğine dair veriler elde edilmiştir. Kalp krizi vakalarının aşı uygulanan bireylerde daha sıklıkla görülüyor olması bu verileri doğrular niteliktedir. Bu gelişmeler üzerine bakanlığınızca; pandemi sürecinde uygulanan aşıların sonuçlarıyla ilgili yapılan çalışmalar ve alınan önlemler merak edilmektedir” ifadelerini kullandı. AŞI UYGULANMASINA DEVAM EDİLECEK Mİ?Karaduman, devamında Sağlık Bakanı Koca’ya şu soruları yöneltti: “Ülkemiz genelinde son iki yılda kalp krizi sebebiyle vefat eden kişi sayısı toplamda kaçtır? Bu sayının yıllara dağılımı nasıl gerçekleşmiştir? Son iki yılda kalp krizi geçirerek vefat eden kişilerin yıllara göre yaş ortalaması kaçtır? Son bir yıldaki kalp krizi vakalarının özellikle genç yaştaki sporcularda görülmesinin sebepleri nelerdir? Son dönemde artan kalp krizi vakalarıyla ilgili bakanlığınızca yapılmakta olan bir araştırma var mıdır? Pandemi sürecinde uygulanan aşıların sonuçlarıyla ilgili herhangi bir araştırmanız olmuş mudur? Kalp krizi vakalarının artışıyla ilgili olduğu tespit edilen aşılar uygulanmaya devam edilecek midir?”

Meyve değil, sağlık deposu “şeker”: Lucuma

Radyokarbon tarihlemesine göre lucumanın ilk tüketimi 5 bin 500 yıl öncesine kadar uzanıyor. O zamandan beri lucuma, en çok tüketilen meyvelerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Kremsi ve kadifemsi bir dokuya sahip olan meyve, hoş aroması ve kendine özgü egzotik tadıyla şu an diğer sağlıklı gıdalar arasında da dikkat çekiyor. Orta - yüksek şeker içeriği ve yoğun tadıyla lucuma, tatlı isteğini şeker katkısız doğal ürünlerle gidermek isteyenler için biçilmiş kaftan olarak görülüyor. Daha önce brezilya cevizi, maca tozu, camu camu tozu gibi ürünleri Türkiye'ye ilk getiren yerli beslenme markası ise şimdi de lucumayı ürün yelpazesine katarak ilklere imza atmaya devam ediyor. Lucuma tatlı tariflerinin, meyve sularının ve smoothielerin vazgeçilmezi oldu 2013’te sağlıklı beslenmeyi keyifli ve ulaşılabilir kılmak hedefiyle dünyadaki ‘süper gıdaları’ araştırıp Türkiye’ye getirerek bu yenilikçi ürünleri sağlıklı beslenmeye önem veren tüketicilerle buluşturduklarını ifade eden Fropie Yüksek Arge Mühendisi Büşra Demir, sağlığa sayısız katkısı olan lucuma meyvesi hakkında şunları söyledi: “Süpergıda kategorisinde tanımlanan lucuma meyvesinin toz formu sağlıklı bir şeker alternatifi olmasının yanı sıra glisemik indeksi şekere göre oldukça düşük. Sindirim sağlığını desteklediği ve büyük miktarlarda antioksidan içerdiği için tüm dünyada bir süper gıda olarak pazarlanıyor. Ürünlerimizin içeriğinde yer alan Brezilya cevizi, maca tozu, camu camu tozu gibi diğer meyve ve tohumlara benzer şekilde lucumayı da Türkiye’ye Fropie olarak ilk biz getirdik. Avokadoya benzer şekli, sert yeşil kabuğu ve karameli andıran bir tadı olan lucuma meyvesinin bizim satışa sunduğumuz şekli olan toz formu sağlıklı beslenmeye önem veren müşterilerimiz tarafından da oldukça ilgi görüyor. Organizmanın işleyişi için gerekli mikro besinleri içeren lucuma tozu, sağlıklı tatlı tariflerinin, meyve sularının ve smoothielerin vazgeçilmezi. Düzenli tüketicilerimiz başka bir ürünümüz olan ham kakao tozu ve lucuma tozunun birbirlerine çok yakıştığını söylüyor.” “Lezzetli ve sağlıklı şeker alternatifi yüksek kolesterole karşı da etkili” Fropie Yüksek Arge Mühendisi Büşra Demir, beta-karoten, lif, C vitamini, potasyum, demir ve antioksidanlarca zengin bir içeriğe sahip olan lucumadaki niasin içeriğini şu şekilde vurguladı: “Diğer tatlandırcı alternatiflere göre tadı çok daha lezzetli olan lucumanın niasin içeriğine özel olarak değinmek gerekir. Mevcut bilimsel literatür, bu vitaminin uygun dozlarda alındığında dislipideminin (yüksek kolesterol ve yüksek trigliserid tablosunun) önlenmesinde yararlı etkileri olduğunu doğruluyor. Sinir sistemini destekleyip, stresi azaltıyor. Lucumanın sarı renginden sorumlu bir grup karotenoid olan ksantofiller açısından yüksek olması da göz sağlığını destekliyor. Lucuma meyvesi aynı zamanda, ince çizgiler ve kırışıklıklar gibi yaşlanma etkilerini azaltma yeteneğine sahip. Özetle, diyete düzenli olarak lucuma tozu dahil etmek demir eksikliğine bağlı anemiyi önlüyor, karaciğer fonksiyonunu iyileştiriyor, kan şekerini dengeliyor, yaraların iyileşmesini hızlandırıyor, bağışıklığı güçlendiriyor, yaşlanma etkilerini ve yüksek kolesterol riskini azaltıyor.” ‘Süper gıdalar’ için gelişmiş tedarik ağı Süper gıdaların Oxford sözlüğüne göre sağlık ve sağlıklı yaşam için faydalı olduğu düşünülen ve besin öğeleri açısından zengin gıdalar olarak tanımlandığını belirten Büşra Demir, süper gıda tedarik firması Voicevale ile olan işbirliklerini şu sözlerle anlattı: “Lucuma gibi süper gıdalar besin değeri oldukça zengin ve bütünsel sağlığınızı desteklemeye yardımcı olduğu düşünülen gıdalardır. 2019’un başında, dünyanın önde gelen süper gıda, kahve ve kuruyemiş tedarik firması Voicevale ile güçlerimizi birleştirerek üretim gücümüzü artırdık ve en iyi, en doğal ürüne doğrudan ulaşımımızı sağladık. Bu sayede, ürünlerimizde yer alan içerikleri tarlaya kadar takip edebiliyor, tüm tedarik ve üretim süreçlerimizi insana ve doğaya saygılı şartlarda, uluslararası gıda ve çevre güvenliği standartlarına uygun bir biçimde, Voicevale güvencesiyle gerçekleştirmeye devam ediyoruz.” Her an tüketilebilecek sağlıklı atıştırmalıkları Türkiye’ye getiriyor Sürdürülebilirliği ve butik üretimi desteklediklerinin ve yenilikçi ürünlerle ürün gamlarını sürekli genişletmeyi hedeflediklerinin altını çizen Büşra Demir sözlerini şöyle noktaladı: “Kombuchadan probiyotik bara, kahveden kuruyemişe, hayatın her anında tüketilebilecek iyi ve doğal ürünler ile her geçen gün ürün yelpazemizi genişletiyoruz. Bizim gibi iyi beslenmenin ve iyi olmanın gücüne inanan ve sayısı giderek artan müşterilerimizle zamanla kocaman bir aileye dönüştüğümüzü fark etmek heyecan ve mutluluk verici. Bizimle henüz tanışmamış olan ve iyi beslenmek isteyen herkesi, Türkiye’nin ve dünyanın en iyi tedarikçilerinden elde ettiğimiz içeriklerle, hiçbir koruyucu ve katkı maddesi kullanmadan ürettiğimiz doğal ve lezzetli formüllerimizi denemeye davet ediyoruz.”

Doğal şampuan kullanmak yararlı mıdır?

Doğal şampuan kullanmak saçlar için elbette ki oldukça yararlıdır. Doğal şampuanların içeriğinde çeşitli yararlı bitkiler bulunur. Bu bitkiler saçların daha verimli uzamasını, daha hızlı uzamasını, daha gür uzamasını ve kepek, yağ, kir gibi sorunlardan arınmasını sağlıyor. Bu nedenle saçlarınız için doğal şampuan tercih edebilirsiniz. Doğal şampuanları banyolarınızda saçlarınıza hassas bir şekilde uygulayarak sağlamış olduğu tüm faydaları birkaç hafta içerisinde görebilirsiniz. Bunun için Babi Şifa firmasındaki doğal şampuanları tercih edebilirsiniz. Doğal şampuan fiyatları Doğal şampuanlar içeriğindeki bitkiler ile saçlara oldukça faydalı şampuanlardır. Bu nedenle doğal şampuanların satın alınması oldukça önemlidir. Uygun fiyatlar ile doğal şampuan alabilmek için Babi Şifa firmasını tercih edebilirsiniz. Firmadaki şampuanların fiyatları, şampuanların içeriğindeki bitki türüne, şampuanların boyutuna göre değişiklik gösterir. Firmanın internet adresine giriş yapıp tüm fiyatları detaylı bir şekilde inceleyebilirsiniz. Babi Şifa sayfasından alacağınız doğal şampuanlar oldukça uygun fiyatlıdır. Özellikle boyutuna göre fiyatları oldukça uygun olduğu için birçok kişi firmadan doğal şampuan satın alıyor. Organik şampuan çeşitleri Organik şampuan saçlar için oldukça faydalı şampuanlardır. Bu şampuanların çeşitleri de bulunuyor. Her şampuanın içeriğindeki bitki farklı bir fayda sağlıyor. Babi Şifa sayfasında bulunan organik şampuanları detaylı bir şekilde inceleyerek kendi saç sorununuza iyi gelebilecek olan organik şampuanı kolaylıkla satın alabiliyorsunuz. Satın alma işlemlerinde dilerseniz kredi kartı ile taksit seçeneğinde kullanabiliyorsunuz. Üstelik bu firmadan alabileceğiniz ürünler kolay bir şekilde iade ve değişim yapılabiliyor. %100 orijinal ürünler almak için Babi Şifa sayfasını tercih edebilirsiniz. Firmanın birçok organik şampuan çeşidi bulunuyor. Bunlar arasında; bitkisel organik zeytinyağlı şampuan, bitkisel vitamin kompleks şampuan, bitkisel çam terebentin şampuan, bitkisel defne mersin bıttım şampuan, bitkisel aloe vera şampuan, bitkisel keratin şampuan, bitkisel mentor ferahlığı şampuan, bitkisel acıbadem çörek otu şampuan, bitkisel ceviz çörek otu şampuan, bitkisel vitamin kompleks şampuan gibi birçok şampuan çeşidi bulunuyor. Bunları detaylı bir şekilde inceleyip kendinizi en uygun olan şampuanı kolaylıkla satın alabiliyorsunuz. Üstelik alacağınız tüm şampuanlar iade ve değişim garantilidir.

Canan Karatay haklı çıktı! Çayı böyle içerseniz zehre dönüşüyor

Çay en sevdiğimiz içeceklerden olmasıyla biliniyor. Ancak dikkat edilmezse çay en büyük zehir olabileceğinin de ortaya çıkması korkuttu. CANAN KARATAY'DA UYARMIŞTI: YEMEKTEN SONRA ÇAY İÇİLMEZTGRT Haber ekranlarında, Ekrem Açıkel'le Gündem Özel programının konuğu olan Prof. Dr. Canan Karatay sağlıklı beslenme üzerine altın değerinde açıklamalarda bulunmuş ve çayla ilgili dikkat çeken bir uyarı yapmıştı. Demir emilimini azalttığı gerekçesiyle Karatay, yemekten sonra çay içilmemeli uyarısında bulunmuştu. Yine yaygın bir alışkanlık olan yemekten sonra maden suyu içmenin ise bir zararı olmadığını aktardı. Bozulan ağız tadı için kaya tuzu gargarası yapılmasını tavsiye eden Karatay, kaya tuzunun şeker yeme isteğini azalttığını aktardı. Hazır şuruplu, kremalı kahveler konusunda ise Karatay, “En sağlıklı kahve sade Tük kahvesidir” demişti. CANAN KARATAY HAKLI ÇIKTICanan Karatay'a benzer bir açıklamaya yapan Dyt. İpek Ağaca, çay tüketiminde dikkat edilmesi gereken noktalar hakkında açıklamalarda bulundu. ÇAYI BÖYLE İÇİN-Çayı yemekten en az 1 saat sonra için Yemekten en az 1 saat sonra tüketilen çay ve kahvenin demir emilimini etkilemediği bilinmektedir. Peki demir yeteri kadar alınamaz veya vücut tarafından kullanılamazsa ne olur? Demir eksikliğinde anemi dediğimiz kansızlık oluşabilmektedir. Anemi, ülkemizde çok sık görülen bir sağlık sorunudur. Ekonomik durum, beslenme alışkanlıkları ve daha pek çok etken kansızlığın meydana gelmesinde rol almaktadır. Tabi bu etkenlerden biri de çaya olan düşkünlüğümüz diye düşünüyorum. Demir eksikliğine dayalı kansızlıkta, renk solukluğu, halsizlik, yürüyüş ve hareketlerde isteksizlik, efora tahammülsüzlük görülmektedir.

Uzmanlardan öğrenci ve velilere yarıyıl tatili önerisi

Belediye Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı Eğitim Öğretimi Destekleme Kurs Merkezi Halkkent Şubesi’nde rehber öğretmen olarak görev yapan Duygu Çeviker, hem öğrencilerin hem de velilerin yarıyıl tatilini daha keyifli ve faydalı nasıl geçirebilecekleri üzerine bir dizi tavsiyede bulundu. Öğrencilerin bu ara tatili hem akademik olarak eksiklerini tamamlayacak hem de sosyal olarak kendi gelişimlerine katkı sağlayacak şekilde geçirebileceklerini söyleyen Çeviker, gençlerin, bireyselleştirilmiş çalışma programlarıyla eksiklerine dönük bir düzen oluşturduktan sonra, akran gruplarıyla yapacakları sosyal aktivitelerle de motivasyonlarını arttırabileceklerini kaydetti. Çeviker, öğrencilerin bu süreçte, yetenek ve ilgi alanlarına yönelik atölye çalışmalarına da katılarak sosyal gelişimlerini desteklemeleri gerektiğini söyledi. Öğrencilerin yanı sıra velilere de bazı tavsiyelerde bulunan Çeviker, “Sadece öğrencilerimizin değil, velilerimizin de yarıyıl tatilini faydalı bir şekilde geçirmelerini istiyoruz. Veliler, öğrencilerin karnelerini değerlendirirken, sadece olumsuz olan notlarını değil, aynı zamanda iyi notlarını da mutlaka göz önünde bulundurmalılar. Öğrencilerin yapamadıklarından ziyade yapabildiklerine odaklanarak bu konularda çocuklarını mutlaka cesaretlendirmeliler” dedi. Anne-babaların, tatilin sadece bilgisayar veya televizyon ekranı karşısına geçmesini değil, tam tersi öğrencilerin daha sosyalleşebilecekleri, hem kendilerini ifade etme süreçlerini hem de geliştirme süreçlerini destekleyeceği etkinliklerde mutlaka yanlarında olmaları gerektiğini aktaran Çeviker, “Ayrıca çalışan anne babalar da yarıyıl tatilini mutlaka iyi değerlendirmeliler. Örneğin iş çıkışlarında ebeveynlerin tercih ettiği etkinlikler değil, öğrencilerinin sevdiği etkinliklerle mutlaka yanlarında olmalılar” diye konuştu. Son olarak daha küçük yaş gruplarının velilerine de önerilerde bulunan Çeviker, "Öğrencilerin okula karşı ilgilerini arttırmak ve ders çalışma becerilerini kazandırabilmek için oyunlaştırarak dersleri öğretmeye çalışabilirler. Bu sayede öğrencilerin okula dönüş rutinleri daha kolay hale gelecektir. Tatilin son günlerinde de mutlaka tekrar okul düzenine dönüş için velilerin öğrencileri desteklemeleri noktasında çalışmalar yapmaları gerekiyor. Bu yarı tatilin hem öğrencilerimiz hem de velilerimiz için güzel geçmesini diliyor, tüm öğrencilerimizin de hedefledikleri başarılara ulaşmasını diliyoruz” ifadelerini kullandı.

Türkiye’de 5-6 yıldır uyuz vakalarında artış yaşanıyor

Son zamanlara uyuz vakasıyla polikliniklere başvuruda bir artış yaşandığını belirten Başkent Üniversitesi Adana Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi Deri ve Zührevi Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Sinan Özçelik, “Ülkemizin tüm bölgelerindeki çalışan hekim arkadaşlarla yaptığımız toplantılarda ve kongrelerde yine benzer şekilde paylaşımlar yapılıyor. Bilimsel çalışmalarda da 2017-2018 yılından bu yana ülkemizde uyuz vakalarında artış olduğu söyleniyor. Bebeklik döneminden tutun da erişkin yaş dönemine ve yaşlılara kadar tüm yaş grubundan kadın erkek farketmeksizin hastalar geliyor” ifadelerini kullandı. “Uyuz belirtilerinin ortaya çıkması 2 ila 6 haftayı bulabiliyor” Uyuz hastalığına sarcoptes scabiei von hominis adlı akarın yol açtığını ve tüm dünyada görülen bulaşıcı bir deri hastalığı olduğunu kaydeden Özçelik, “Çıplak gözle görülmeyen ama mikroskopla seçilebilen bu akar, deriyi istila ederek bir hastalığa yol açıyor. Derinin üst tabakalarında tünel dediğimiz lezyonlara yol açıyor ve bu tünel içerisinde yaşam döngüsünü sağlıyor. Bu durum alerjik reaksiyona yol açarak şiddetli kaşıntı oluşturuyor. İlk defa uyuzla karşılaşan kişilerde belirtilerin ortaya çıkması ortalama 2 ila 6 haftayı bulabiliyor. Daha önce uyuz geçirmiş kişilerde ise bu süre daha kısa 1 ila 4 günde hemen kendini gösterebiliyor. Bu belirtilerin görünmediği dönemlerde de bulaşıcılık riski olabiliyor” diye konuştu. “Aylardır hatta 2 yıldır kaşınan uyuz vakaları geliyor” Uyuzu başarılı tedavi edebilmek için bilgiler veren Doç. Dr. Sinan Özçelik, “Temelde iki şeye odaklanmak gerekiyor. Birincisi bu bir parazit ve bu paraziti, akar sayısını ortadan kaldırmak, sıfıra indirmek gerekiyor. İkincisi de bulaşıcı bir hastalık olduğundan korunmak için önlem almamız gerekiyor. Tedavide çoğunlukla sürme ilaçlar kullanıyoruz. Bu ilaçların hazırları da var. Eczanelerin veya bizim belli maddeleri karıştırarak hazırladığımız, yapma ilaç diye tabir ettiğimiz ilaçla da tedavi edebiliyoruz. Korunma için sadece uyuz olan kişi değil aynı ortamı paylaşan kişilerin hastalık belirtisi olsun olmasın mutlaka tedavi olması gerekiyor. Bizim polikliniklerimizde özellikle aile tedavisi eksik olduğu için ya da ailede tedaviyi uygulamayan kişiler olduğu için aylardır hatta 2 yıldır kaşınan uyuz vakaları geliyor” diyerek uyarıda bulundu.

İnternet ve sosyal medya ruhsal sorunlara sebep olabilir

Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Bilim Dalı Öğretim Üyesi Uzm. Dr. Cantekin Can, çocukluk ile yetişkinlik arasında yer alan, fizyolojik, psikolojik ve sosyal açıdan bir geçiş dönemi olarak tanımlanan ergenliğin; kişiyi ömür boyu etkileyecek davranışsal kalıpların şekillenmesi açısından da önemli bir dönem olduğunu belirtti. İnternet ve teknolojinin popüler kültürde önemli bir yer edinmesiyle, gençlerde internet ve sosyal medya bağımlılığının giderek arttığına işaret eden Dr. Can, “İnternete ve internetin bilgi edinme, oyun oynayabilme, sosyal ortamlarda yer edinebilme vb. avantajlarına kolay ulaşabilme imkanı, internet başında geçirilen süreyi her geçen gün daha da arttırıyor. Gençler kendi rutin yaşamlarında yeterince sahip olamadıkları mutluluğu, başarıyı, yeterlilik hissini, sosyal etkileşimi ve hazzı sanal ortamda çok daha kolay yakalayabiliyorlar.” vurgusunu yaptı. "Uzun süre internet kullanımı her yaştaki çocuğu olumsuz etkiliyor"Kontrolsüz kullanımın ergenlik dönemi başta olmak üzere, her yaştaki çocukta olumsuz etkileri olduğunun altını çizen Uzm. Dr. Cantekin Can, “Sosyal anksiyetesi olan, okulda veya oyun ortamlarında arkadaşlarıyla iletişim kurmaktan çekinen ve sosyal ortamlara dahil olamayan çocuklar, sanal ortamı daha güvenilir bulabiliyor. Futbolu yeterince iyi oynayamadığı için arkadaşları tarafından oyuna alınmayan bir çocuk, internette oynadığı futbol oyunuyla kendini daha iyi, başarılı ve yeterli hissedebiliyor.” dedi. Dikkat eksikliği veya öğrenme güçlüğü olan çocukların ders çalışmakta zorlandığı için onlara daha eğlenceli gelen oyunlara yönelebildiğine dikkat çeken Dr. Cantekin Can, şöyle devam etti: "Kavga eden ebeveynlerini duymak istemeyen çocuklar huzursuzluk veya gerginlikten kurtulma isteğiyle, ebeveynleri boşanması nedeniyle anne veya babasından birini göremeyen çocuklar da özlem duygusunu bastırmak için uzun saatler oyun oynayabiliyor. Oyunda elde edilen başarılar ile sahte bir takdir edilme ve beğenilme duygusu hisseden çocukların, sanal ortamlarda üçüncü kişilerin telkinine ve yönlendirmelerine daha yatkın hale geliyor ve suça yönelim riskleri artıyor.”İnternet kullanımında özellikle süre ve içeriğin önem arz ettiğini vurgulayan Dr. Can, "Uzun süre internet kullanımı ve özellikle şiddet içerikli oyunlar beyin gelişimini de olumsuz etkiliyor. Bu durum biyolojik olarak da çocuğun hayatı boyunca taşıyacağı travmatik etkiler bırakabiliyor. Küçük çocuklarda karanlıktan korkma, yalnız başına uyuyamama, tuvalete ve banyoya gidememe, merdiven dairesinden aşağıya inememe gibi durumlara; ilkokul çağlarında ise zaman zaman anne ve babadan ayrılma kaygısı oluşmasına ve okul reddine dahi neden oluyor. Ergenlik ve sonraki dönemlerde ise özellikle şiddet ve korku içerikli oyunların öfke ve saldırganlığa sebep olabildiği gözlemleniyor. Bu çocuklar oyunlardaki karakterlere özenerek ve onları taklit ederek, kardeşlerine ve arkadaşlarına agresif davranışlar sergiliyor, şiddet uygulayabiliyorlar.” ifadelerini kullandı. "Kimliklerini gizleyebilen çocuklar istismara daha açık hale gelebiliyor"Sosyal medya araçlarında, gençlerin gerçek kimliklerini gizleyerek olmak istedikleri kişi gibi davranış sergilediklerini ve bu sayede kendilerini daha rahat ifade edebildiklerini anlatan Uzm. Dr. Cantekin Can şunları kaydetti: "Gençleri bekleyen en büyük tehlikeyi, karşıdaki kişilerin de kimliklerini gizleyebilmeleri ve manipüle edebilmeleri oluşturuyor. Özellikle sosyal medyada ikna edilmeye, kandırılmaya son derece müsait bir ortam oluşturularak gençler istismar edilebiliyor. Manipülasyon ve istismara maruz kalan çocuklarda özgüven eksikliği, içe kapanma, sosyal izolasyon, travma sonrası stres bozukluğu, depresyon ve kaygı bozukluğu gibi ruhsal problemler ortaya çıkabiliyor. Kendini daha kolay ve rahat ifade edebilme özgürlüğü, kimliğini gizleyebilme, kendini arkadaş grubunda dilediğince farklı şekillerde tanımlayabilme durumları, gençlerin zamanla dışarıdaki gerçek dünyadan kopmasına sebep oluyor. Sanal ortamdaki gerçek dışılığın daha çok artmaya başlaması; antisosyal kişilik gibi anormal kişilik gelişimine ve buna bağlı gelişen risklerin de artmasına yol açıyor.”"Nazik bir otorite ile sınırları çizmek önem taşıyor"Ebeveynlerin çocuklarına akıllı telefon, tablet ve bilgisayar kullanımlarında sınır çizmelerinin gerekliliğini ifade eden Uzm. Dr. Cantekin Can, şöyle devam etti: “Ebeveynlerin süreci iyi yönetmeleri, doğru bir otorite kurmaları ve mutlaka denetlemeleri önemli. Hangi şartlar sağlandığında bu imkanların verileceğini, kuralların neye dayanarak ve hangi gerekçelerle koyulduğunu, fazla internet kullanımının ne tür olumsuz etkilerinin olduğunu, internette, oyunda, sosyal medyada ne kadar zaman geçirebileceklerini, ne tür içeriklere izin verileceğini, ödev ve ders çalışma gibi sorumluluklarını yerine getirdikten sonra kullanabileceklerini, çocuğun gerçeği görebileceği ve anlayabileceği şekilde anlatmaları net olarak konuşmaları gerekiyor.”Kurallar belirlendikten sonra uyulmadığı takdirde, çocuğun nasıl bir yaptırımla karşılaşacağını çocuk önceden bilmesinin önemli olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Cantekin Can, "Ödül de ceza da gerektiğinde ve hak edildiğinde uygulanmalı. İnternet kullanım imkanı çocuklara verilen bir ödül niteliğinde olduğu için, ödülü hak etmediğinde veya ceza verilmesi gerektiğinde bu imkan elinden alınarak/verilmeyerek mahrum bırakma yöntemi uygulanabilir. Sınırlar yeterince net, uygun ve anlaşılır şekilde çizilmezse, internet ve sosyal medya kullanımı kötüye gitmeye başlayabilir; sonraki süreçte bu imkanlardan men etmeye çalışmak ise başta aile içi iletişimi problemleri olmak üzere başka sorunlara yol açabilir. Bu anlaşmanın iki tarafı var, aile ve çocuk. Profesyonel desteğin doğru zamanda ve doğru yerde kullanılması her iki tarafın da kurallar ve sınırların belirlenmesinde objektif yaklaşımı açısından önemlidir.” dedi.

Göz ağrınızın nedeni bu sorunlar olabilir

Gözlerde ve çevresindeki ağrı çoğu zaman basit göz yorgunluğuna bağlı ortaya çıkabilirken, bazen de ciddi sorunların belirtisi olabiliyor. Göz ağrısına; kızarıklık, kanlanma, kaşıntı, yanma, batma ve şişlik eşlik ediyorsa mutlaka bir göz doktoruna başvurmak gerekiyor. Uzman hekimler tarafından yapılan detaylı bir göz ve görme muayenesiyle sorunun belirlenmesi, muhtemel kalıcı hasarları önlemek adına oldukça önem taşıyor. Memorial Kayseri Hastanesi Göz Hastalıkları Bölümü’nden Op. Dr. Mehmet Esat Teker, göz ağrısı ile ilgili bilgi verdi. SİNÜZİT VEYA BAŞ AĞRISI GÖZLERE YANSIYABİLİRİnsanların büyük bir bölümünde zaman zaman gözde ağrı şikayetleri olabilmektedir. Gözlerdeki travma, iltihaplanma ve enfeksiyon gibi nedenlerle ağrı ortaya çıkabilmektedir. Ağrı tek gözde olabileceği gibi, her iki gözde de olabilmektedir. Göz ağrısının tam olarak yerini tayin etmek hasta açısından zordur. Dolayısıyla ağrının yeri ve sebebinin belirlenmesi açısından doktor muayenesi şarttır. Ağrının varlığı ve görülen ek belirtiler hastalığın doğru tanısında yardımcı olmaktadır. Ağrı bazen kendiliğinden geçebilmekte bazen de tedavi gerekebilmektedir. Gözlerdeki ağrı genelde sinüzit veya baş ağrısının göze yansıması şeklinde karşımıza çıkabilmektedir. Bu durumda hastalar Nöroloji ve Kulak Burun Boğaz bölümlerine yönlendirilmektedir. BAZI SORUNLAR GÖZ AĞRISININ NEDENİ OLABİLİRBirden çok göz hastalığı gözde ağrı ile kendini belli etmektedir. Gözde başlayan ağrının nedeni bazı sorun ve hastalıklar olabilmektedir. Gözde yabancı cisim: Göze kaçan yabancı cisimler; ani başlayan ağrı, batma, yanma ve sulanma şikayetlerinin yanında görmede bulanıklık ile kızarıklığa neden olabilmektedir. Bu durumlarda mutlaka göz doktoruna gidilmeli ve yabancı cisim göz doktoru tarafından çıkarılmalıdır. Cisim kendi kendine çıkarılmaya çalışıldığında göze daha fazla hasar verme riski bulundurmaktadır. Konjonktivit: Gözün beyaz yapısının üzerindeki dokunun iltihabıdır. Mikrobik, alerjik ve otoimmünite gibi mikrobik olmayan etkenlere de bağlı olabilmektedir. Konjonktivadaki damarların genişlemesi, gözde kızarıklık ile kendini göstermektedir. Bu durumda hastalarda gözde ağrıya ek olarak batma, yanma, sulanma, gözlere kum atılmış gibi bir his, çapaklanma, kaşıntı gibi şikayetler olabilmektedir. Konjonktivit damla tedavileri ile genellikle düzelmektedir. Korneal abrazyon: Korneada çizilmeye veya sıyrılmaya bağlı ortaya çıkan bir durumdur. Travma sonrası ciddi ağrı batma yanma sulanma, ışıktan rahatsız olma görme bulanıklığı şeklinde kendini gösterir. Olası delinme kontrolü açısından mutlaka zaman kaybedilmeden doktor muayenesi gereklidir. Keratit: Kornea tabakasının mikrobik veya mikrobik olmayan nedenlere bağlı iltihaplanmasıdır. Özellikle hijyenik kullanılmayan yumuşak kontakt lensler sonrası ortaya çıkan keratitler acilen tedavi gerektirmektedir. Aksi takdirde 24 saat içerisinde gözde delinmeyle sonuçlanabilecek enfeksiyonlar ortaya çıkabilir. Dolayısıyla lenslerin günlük takılıp çıkarılması, hijyene çok dikkat edilmesi ve havuz ya da denize girilirken lensin çıkarılması çok önemlidir. Glokom: Göz tansiyonu hastalığı kriz durumlarında ciddi ağrı (göz patlayacak şekilde), bulantı, kusma ve baş ağrısı ile kendini gösterir. Acil müdahale edilmesi gereken bir durumdur. Aksi takdirde gözde geri dönüşü olmayan hasarlar bırakabilir. Üveit: Üveit gözün ön, orta, arka veya tüm üveal tabakasının birlikte tutulabildiği bir durumdur. Hastalarda gözde ağrı, ışık hassasiyeti, görme kaybı ve gözlerde kızarıklıkla kendini gösterir. Travma, enfeksiyon veya bağışıklık sistemi bozukluklarına bağlı ortaya çıkabilmektedir. Erken tanı ve tedavi kalıcı olabilecek hasarları önlemek açısından çok önemlidir. Optik nevrit: Göz ile beyin arasındaki iletişimi sağlayan görme sinirinin çeşitli nedenlere bağlı iltihaplanmasıdır. Hastalarda ağrı, özellikle göz hareketiyle artan ağrı, görme bulanıklığı, görme alanında kayıplar ile kendini gösterebilir. Acil tedavi edilmesi gereken bir durumdur. Blefarit veya hordeolum: Kirpik diplerine açılan yağ kanallarının tıkanması sonrası kapaklarda şişlik, hassasiyet ve ağrı ile kendini gösteren bir durumdur. Halk arasında arpacık veya it dirseği olarak bilinmektedir. Genellikle birkaç gün içerisinde şişlik alanındaki iltihabın boşalması sonucu rahatlama yaşanır. Boşalma olmadığı durumlarda masaj yapılarak boşaltılması sonrasında cerrahi gerekliliği azaltmak açısından önemlidir. Sellülit: Preseptal veya orbital sellülit şeklinde 2 gruba ayrılır. Baş ağrısı, gözde ağrı özellikle göz hareketlerinde ağrı, gözde şişlik, kızarıklık, görme kaybı gibi belirtilerle ortaya çıkıp, selülitin ilerlemesi sonucu nörolojik semptomlarla da kendini gösterebilir. Acil muayene ve uygun tedavinin başlanması hayatidir. Sklerit veya episklerit: Gözün beyaz kısmının derin dokularının iltihaplanmasıdır. Mikrobik veya mikrobik olamayan nedenlere bağlı ortaya çıkabilmektedir. Mutlaka doktor muayenesi sonrası tedavi edilmesi gerekmektedir. Kuru göz: Göz kuruluğu, gözün yüzeyini tutan tüm hastalıklara eşlik edebilmektedir. Bazen hafif seyirli olabilmekte, bazen ciddi seviyede olmakta; hastalarda gözde ağrı, yanma, batma, ışık hassasiyeti, görmede bulanıklık ile kendini göstermektedir. BU BELİRTİLER VARSA VAKİT KAYBETMEYİNGözdeki ağrıya ek olarak şu belirtilerin 1 ya da 2’si varsa kesinlikle bir göz hekimine başvurulması gerekir. Detaylı göz ve görme muayenesi sonrası uygun tedavinin düzenlenmesi, muhtemel kalıcı hasarları önlemek açısından hayati önem taşımaktadır. Bulantı, kusma ve karın ağrısı da mevcutsa, görmede ani ve ciddi azalma söz konusuysa, gözün öne doğru çıkması durumunda, göz hareketlerinde kısıtlılık varsa, ağrı göze dokunulamayacak kadar fazlaysa, ciddi travma sonrası veya kimyasal madde maruziyeti durumlarında mutlaka uzmana başvurulmalıdır. GÖZ YORGUNLUĞUNA İYİ GELEN ÖNERİLEREğer göz ağrısının nedeni kronik göz yorgunluğa bağlıysa bazı uygulamalar etkili olabilmektedir: ortamdaki ışık miktarını artırmak veya azaltmak gözlerini dinlendirebilmektedir. Uzun süreler monitörlere bakarak iş yapıyorsanız, kısa molalarla gözleri kapatıp açarak gözleri dinlendirmek etkili olabilmektedir. Eğer göz kusurunuz varsa, doğru numaraları kullandığınızı göz hekimine teyit ettirmeniz gerekebilir.

Niğde’de nöbetçi eczane sayısı 3’e çıkarıldı

Niğde’de yıllardır gece ve hafta sonları iki nöbetçi eczane çalışırken, son günlerde yaşanan yoğunluklardan dolayı nöbetçi eczanesi sayısı 3’e yükseltildi. Konu ile ilgili açıklama yapan Niğde Eczacı Odası Başkanı Nihat Öztürk; “Niğde’de uzun yıllardır akşamları 2 eczanemiz nöbetçi olurdu. Ancak son günlerde yoğunluk olduğunu fark ettik. Bunun üzerine yönetim kurulu olarak yaptığımız toplantı sonucunda nöbetçi eczane sayımızı 3’e yükseltmeye karar verdik. Ayrıcı dini bayramlarda ise 4 eczanemiz nöbetçi olacak” dedi.

Bitter çikolata ve kakaoda, "kurşun" tehlikesi

Üretilen tarımsal ürünlerdeki zirai ilaç ve ağır metal kalıntıları insan yaşamını tehdit ediyor. Yakılan çöplerdeki elementler yanarak yok olmayınca hava yoluyla toprağa veya ürüne düşüyor. Yurt dışında yapılan araştırmalarda bitter çikolataların bazılarında kurşun tespit edilmesinin ardından Türkiye'de de geçen ay benzer bir çalışma yapıldı. Piyasada yüzde 60 bitter çikolata olarak satılan bir ürün özel bir laboratuvar tarafından incelendi ve üründe kurşun tespit edildi. Gıda Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Manavoğlu, kurşunun birçok olumsuzluğa ve hastalığa neden olabilecek ağır bir metal olduğunu söyledi. Manavoğlu, "Gelişim çağındaki çocukların ileride çok ciddi nöropsikolojik sorunlar yaşamasına sebep oluyor. Geçen ay yapılan çalışmanın açıklamasına baktığımızda rasgele seçilen yüzde 60'lık bitter çikolatada ağır metal analizi yapılıyor. Çikolatada yaklaşık 400 mikrogram kurşun tespit ediliyor. Dünya Sağlık Örgütü, kurşun miktarının kanda bulunma miktarını yaklaşık 2,2 mikrogram olarak belirtiyor" ifadelerini kullandı. NUMUNE TOPLANARAK TESPİT EDİLMELİAğır metallerin yakılarak yok edilemeyeceğini söyleyen Manavoğlu, şunları söyledi: "Kamu kurumları ve laboratuvarları tarafından piyasadan numune toplanarak sağlam ve sıkı bir çalışmayla kurşun miktarının hangi seviyede olduğunun tespit edilmesi gerekir. Bundan sonra çözüm yollarına bakılması gerekiyor. 'Artık bitter çikolata yemeyelim' demek yanlış. Kurşun, kakao çekirdeklerinin yetiştiği bölgedeki çevre kirliliğiyle oluşuyor. Bu bir element, yakarak yok edemezsiniz. Bir ağır metal olduğu için havadan süzülerek ya ürüne ya da toprağa karışacaktır."  

Deprem bölgesine diğer illerden 18 bin 890 personel görevlendirildi

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca sosyal paylaşım sitesi Twitter’dan yaptığı paylaşımda, " Deprem afetinin yaşandığı 10 ilimizde hizmet veren sağlık personelinden 18 bin 890’ı bölgeye diğer illerden görevlendirilmiştir. Bu 18 bin 890 profesyonel; acil müdahale birimlerinde, Sahra Hastanelerinde, diğer sağlık kuruluşlarında çalışıyor, UMKE ve 112 Acil ekiplerinde görev alıyor" ifadelerini kullandı.

Depremzede çocuklara psikolojik ilk yardım şart

Kahramanmaraş merkezli 10 ilde ciddi yıkıma neden olan depremlerin etkileri devam ediyor. Türkiye genelinde psikolojik yıkıma neden olan depremler en çok da depremzede çocuklarda ciddi travmaya yol açtı. Depreme tanıklık eden, ailesini kaybeden ve afet sonrası zorluklarla yüzleşen yavrularımızın psikolojik olarak yaşadığı yıkım da acil müdahale konusu haline geldi. Özellikle de depremler sonucu öksüz ve yetim kalan çocukların durumu pedagojik rehabilitasyonu ciddi önem arz ediyor. Depremzede çocuklarla ilgi Millî Gazete’ye konuşan Uzman Pedagog İnci Aydın, depremler sonrasında yavrularımıza yapılacak psikolojik ilk yardıma dikkat çekti.  “ÖNÜMÜZDE ZORLU BİR SÜREÇ VAR”Deprem sürecinden etkilenen çocukların henüz şokta olduğuna dikkat çeken Uzman Pedagog İnci Aydın, “Depremzede çocuklar, neler yaşandığını anlamlandıramaz ya da eski düzenini görmek ister. Bu nedenle önümüzde zorlu bir süreç var. Çocukların deprem sonrası yaşına, gelişim dönemine,  bireysel psikolojik farklılıkları bu süreci etkileyecek. Bebeklerde huysuzluk, ağlama nöbetlerinde artış görülebilir. Anaokulu dönemindeki çocuklarda ise alt ıslatma, dışkı kaçırma, tırnak yeme, inatlaşma gibi sorunlar ortaya çıkabiliyor. İlkokul dönemindeki çocuklarda ise süreç biraz daha zorlaşıyor. Bu yaş grubundaki yavrularımız korku, üzüntülü durumlarda artış, en ufak şeylerden bile korkunun artması gibi çeşitli sonuçlar gözlemliyoruz.  Ergenlik dönemindeki çocuklar ise aile ile iletişimin zaten zor ve ergen çocuklarda, tartışma, kavgalarda artış, asosyallik olabilmektedir. Genel anlamda afetzede çocuklarda, kaygı, korku, mutsuzluk, içe kapanma veya aşırı öke hali gibi durumlarda artış olabilir” ifadelerini kullandı. “PSİKOLOJİK İLK YARDIM”İnci Aydın, psikolojik ilk yardımın önemini vurgulayarak, “Psikolojik ilk yardım sürecinde çocuğun aile, akraba, devlet görevlisi gibi iletişimde olduğu kişiler tarafından anlaşıldığını hissetmesi çok önemli. Çocuğun iç dünyasını anlatması gerek. Çocuk depremle ilgili korkusunu, kaygısını anlatacakken, bazen aileler iyi niyetli olarak konuyu değiştirebiliyor. Ancak bu sağlıklı ve doğru değildir. Çocuk yaşadıklarını defalarca anlatsa da dinleyin, susturmayın ya da dikkatini dağıtmayın. Deprem ile ilgili çocuk oyun oynamak isteyebilir, resim yapmak isteyebilir. Depremle ilgili oyun ve resim aracılığı ile çocuğun iç dünyasındaki kaygıyı, korkuyu aşmasını sağlayın” şeklinde konuştu. “AFETLERİN ÇOCUKLARA ANLATILMASI GEREK”İnci Aydın, psikolojik iyileşme sürecine de değinerek, “Afetten sonra akut stres dönemi olan ilk bir ayda bu belirtiler olsa da depremden bir ay sonra yavaş yavaş normale dönme bekliyoruz. Eğer çocuk normale dönmezse bir ay geçtiği halde yoğun korku, kaygı, stres, davranış bozuklukları, depresif ruh hali, uyku bozukluğu, psikosomatik bozukluklar gibi süreç devam ederse, o zaman mutlaka profesyonel destek alınmalıdır. Travma sonrası stres bozukluğu durumunun değerlendirilmesi için en az 1 ayın geçmesi gerekmektedir. Depremde yakınlarını kaybetmiş çocukların da mutlaka uzman destek alması gerekir. Son olarak unutmamak gerek; doğal afet olmadan çocukların bulundukları yaş dönemine uygun olarak korkutmadan, panikletmeden deprem, sel, yangın gibi afetlerin çocuklara anlatılması gerek. Masallarla, oyunlarla, resimlerle doğal afetleri anlatmada yardımcı olabilir” diye konuştu.

Psikolog Merve Güçlü: Çocuğa ‘birlikte güvendeyiz’ mesajı verilmeli

Klinik psikolog Merve Güçlü, Kahramanmaraş merkezli deprem sonrası çocuklarda meydana gelen travmalara dair gazetemize çok önemli açıklamalarda bulundu. Depremden etkilenen çocuklara nasıl davranılması gerektiğini ifade eden Merve Güçlü, “Şu an korkutucu bir sürecin içindeyiz, ben de çok korktum fakat şu an güvendeyiz ve senin yanındayım mesajını vermek çok önemlidir” dedi. Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen ve 10 şehrimizde ağır bir yıkım oluşturan iki büyük deprem, yüz binlerce insanımızı etkiledi. Deprem gibi afetler biz yetişkinleri derinden etkilerken çocukların dünyasında da ağır hasarlar oluşturuyor. Klinik psikolog Merve Güçlü, depremin çocuklara nasıl açıklanması gerektiği ve depreme maruz kalan çocuklara nasıl destek olunması gerektiği gibi konularda Millî Gazete’ye çok özel açıklamalarda bulundu. “DEPREMDEN ETKİLENME DERECESİ ÇOCUĞUN YAŞINA BAĞLIDIR”Merve Güçlü, çocukların yaşlarına göre basit ve doğru bilgiler vermek gerektiğini, her çocuğun yaşına göre depremden etkilenme derecesinin farklı olacağını söylerken deprem sonrası iletişime geçme sorunu yaşayan çocuklarla resim ve oyun yoluyla iletişim kurulması gerektiğini ifade etti. Güçlü, “Çocuğun depremden etkilenme derecesi yaşına bağlıdır. Bu nedenle yaşa göre basit ve doğru bilgiler vermek gerekir. İlkokul dönemindeki çocuklar duygularını ve düşüncelerini ifade edemeyeceği için gece uyku problemleri, ebeveynden ayrılamama, öfke krizleri, alt ıslatma, parmak emme gibi belirtiler gösterebilir. Çocuklar bu süreçten duygusal ve fiziksel anlamda etkilenmektedir. Karşılaştıklarımız arasında endişe, içe kapanma, stres, depresyon, dikkat problemi ve yeme problemi gözükebilmektedir. Bu süreçte çocuklarınızla iletişiminiz çok önemlidir. Eğer çocuğunuz iletişime geçmekte zorlanıyorsa resim veya oyun yoluyla kendini daha kolay ifade eder. Çocuğun kendini ifade edebildiğini görmesi çocuğu rahatlatacaktır” dedi. “BAKIM VERENİN TUTUMU ÇOK ÖNEMLİ”Çocukların olaylara yetişkinlerin perspektifinden baktığını söyleyen klinik psikolog Merve Güçlü, bakım verenin tutumunun önemli olduğunu vurguladı. Merve Güçlü, “Çocuklar yetişkinlere göre daha güçlüdür. Özellikle burada en önemli unsur ebeveynlerin ya da bakım veren kişinin baş etme becerisidir. Çünkü çocuklar olaylara kendi perspektifinden değil bakım verenin perspektifinden bakar. Bu süreçte bakım verenin desteği çok önemlidir. Bu süreçte çocuklarınızın duygularını anlamak ve duygular üzerinde konuşmak çocuklara iyi gelecektir” ifadelerini kullandı. “DEPREM BÖLGESİNDEKİ ÇOCUKLARIN İLK İHTİYACI BESLENME VE BARINMA”“Deprem bölgesinde olan çocukların ilk ihtiyacının beslenme ve barınma olduğunu unutmamak lazım” diyen klinik psikolog Merve Güçlü, “Sonraki aşamada çocuğun yaşadığı kaygı, suçluluk, korku, umutsuzluk ve çaresizlik üzerinde çalışılmalıdır. Şöyle bir gerçek var ki; sürecimiz uzun, bu yüzden çocuğun yaşına ve ihtiyacına göre hareket etmek çok önemlidir. Çocukların verdiği tepkiler benzer değildir. Bazılarında çok fazla öfke görürüz, bazılarında ise çok fazla kaygı. Bu tür çocuklarda kısa dönemden itibaren psikolojik destek gerekir” şeklinde konuştu. “ÇOCUK İÇİN GÜVENDE HİSSETMEK ÖNEMLİDİR”Çocuklarla sağlıklı iletişimin önemli olduğunu anlatan Merve Güçlü, olayları geçiştirmek yerine çocuğu rahatlatacak tavsiyelerde bulundu. Çocukların güvende hissetmelerinin önemli olduğunu vurgulayan Güçlü, “Çocuklara ‘geçti’ veya ‘bitti’ demek yerine onlarla sağlıklı iletişim kurmak gereklidir. Örneğin, ‘şu an çok korkuyorsun ve eve girmek istemiyorsun, istersen seninle bu durumun resmini çizebiliriz’ demek çocuğu rahatlatabilir. Çocuklar kendilerini sözel olarak ifade etmekte zorlanabilir, bunun yerine oyun yoluyla veya resim yoluyla aktarımını sağlamak, iyi hissettirecektir. Özellikle çocuklar bu süreçte kendilerini suçlayabilir, burada onların suçu olmadığını, bunun bir doğal afet olduğunu açıklamak gerekir. Çocuk için güvende hissetmek ve duymak çok önemlidir” ifadelerini kullandı. “PAYLAŞMAK, ÇOCUKLARDA BİRLİK DUYGUSUNU OLUŞTURUR”Deprem bölgesinde olmayan çocuklar da depremden etkilendiler. Depremi bizzat yaşamasalar da depreme maruz kalan yetişkin ve çocuklarda ikincil travmalar oluşabilir. Çocuklarda bu tarz ikincil travmaların oluşmaması için uyarılarda bulunan Merve Güçlü, “Öncelikle, çocukların teknolojiye erişimini azaltın, birincil travma olmasa da ikincil travma oluşturmayalım. Özellikle yanlarında detaylı depremle ilgili konuşmaları azaltın. Onlar yetişkinler gibi düşünmüyorlar, bunu unutmayalım. Bu süreçte çocukların empati duygusu yavaş yavaş gelişmesi için deprem bölgesindeki çocuklara yardımlarda bulunmak iyi gelebilir. Yardımlaşmak ve bir şeyler paylaşmak çocuklarda birliği oluşturur” diye konuştu. “DEPREM, ÇOCUĞA SOMUTLAŞTIRILARAK ANLATILMALI”Depremi soran çocuklara nasıl cevap vereceğimiz konusu bu süreçte akıllarda soru işareti oluşturuyor. Klinik psikolog Merve Güçlü, deprem hakkında soru soran çocuklara nasıl cevaplar verilmesi gerektiği hakkında şunları dile getirdi: “8-11 yaşın altındaki çocuklar soyut düşünemez. Bu nedenle somut düşünce ile aktarım çocukların daha iyi anlamasına neden olur. Çocuklar deprem sürecinde kendini sorumlu görebilir. ‘Anneme kötü davrandığım için böyle oldu, her şey benim suçum’ gibi algılayabilir. Bu durumda çocuğun anlayacağı şekilde ve yaşına uygun şekilde; oyuncaklar, hikâye ve resim yoluyla anlatılması gerekir. Çünkü somutlaştırmak çocuğun dünyasındaki kaygıyı azaltır, kaygı azalırsa çocuk rahatlar. Örneğin, ‘Deprem nasıl oluyor biliyor musun? Aynı gök gürlemesi gibi yerin altındaki kayalarda sallanabiliyor, bu durum doğal afettir ve herkesi korkutabilir’ gibi açıklamalar yapmak çocuğun dünyasındaki yapbozların doğru şekilde yerleşmesine neden olur. Depremle ilgili çocuğun sorduğu hiçbir soru cevapsız kalmamalı, aksi durumda çocuk sorularının cevaplarını yanlış bulabilir. Burada çocuğa dürüst bir şekilde açıklanmalıdır. Fakat bazen sizi de zorlayan sorular sorabilirler, bu gibi sorularda uzmanlar tarafından araştırmaların devam ettiğini söyleyebilirsiniz.” “BİRLİKTE GÜVENDEYİZ…”Klinik psikolog Merve Güçlü, son olarak, “Deprem, korkulacak bir doğal afettir. Her yetişkin ve çocuk deprem olgusundan korkar. Mesela ‘şu an korkutucu bir sürecin içindeyiz, ben de çok korktum fakat şu an güvendeyiz ve senin yanındayım’ mesajını vermek çok önemlidir. Korkunun bir duygu olduğunu ve bu durumun nasıl baş edilebileceği hakkında fikirler üretebilirsiniz. Bu süreçte çocukların sevdiği kişilerle birlikte olabilmesi ve sarılması gibi fiziksel temas onu güvende hissettirecektir. Bunlar desteklenmelidir. Bu süreçte çocuğa ‘birlikte güvendeyiz’ denilmeli ve hissettirilmeli” değerlendirmelerinde bulundu. Selime Sümeyye Abatay

Güneş Işınlarına Karşı Korunmanın Yolları

Güneş ışınları D vitamini takviyesi açısından önemli dış etkenler arasında yer alır. Ancak aynı zamanda direkt güneş ışığına maruz kalmanın cilt için ciddi sorunlar ortaya çıkardığı da belirtilir. Bunun için güneş ışınlarına karşı koruma sağlayan güneş ürünleri bulunur. Her yaştan kullanıcıya uygun güneş ürünlerinin üretildiği gibi her cilt tipine uygun olan içeriklere de çeşitler arasında yer verilir. Böylece her kullanıcı için kendi cilt tonu ve gerekliliğine göre ürün tercih etme olanağı elde edilir. Yüz İçin Güneş Ürünleri ve ÖzellikleriYüz için güneş ürünleri son zamanlarda renkli pigmentlere sahip olan ürün çeşitleri ile dikkat çeker. Açık ve orta ton alternatifleri sayesinde her kullanıcı kendi cilt tonunu eşitleyecek ürün seçeneğini tercih edebilir. Renkli Güneş kremi çeşitleri özellikle en çok tercih edilen güneş ürünleri arasında yer alır. Bilinenin aksine yalnız sıcak yaz günlerinde değil kış aylarında dahi güneş kremlerini kullanmanın cilt için iyileştirici güç olabileceği belirtilir. Yüz ve boyun çevresine günlük olarak uygulanan güneş kremi sayesinde ciltte oluşabilecek güneş lekelerinin önüne geçmek mümkün olabilir. Güneş ışınlarına karşı koruma sağlayan ürünleri incelemek için web sitemizi ziyaret edin: https://www.dermodr.com/  Güneş Ürünü Seçerken Dikkat Edilecek Noktalar Nelerdir?Güneş ürünü yüz için, vücut için gibi bölgesel kullanıma uygun olacak şekilde içeriklere sahip olur. Çeşitliliğin fazla olması hangi ürünün doğru olduğu konusunda kararsızlık oluşturabilir. Buna engel olmak ve doğru ürüne ulaşmak adına güneş ürünü seçiminde dikkat edilecek başlıca noktalar şu şekildedir: ● Faktör olarak yeterli olacak ürüne öncelik verilmelidir. SPF’ler bu noktada en çok dikkat edilen ayrıntılardır.● Çocuklar için ayrı yetişkinler için ayrı ürünlerin olduğu göz ardı edilmemelidir.● İhtiyaçlar doğru belirlenmelidir. Renkli güneş kremi ya da nemlendirici etkili güneş kremi gibi kullanım amacına göre seçim yapılmalıdır.● Kaliteli içeriklere sahip olanlara yönelim gösterilmelidir.● Renkli güneş ürünü seçecek olanlar için cilt alt tonuna uygun olana öncelik verilmesi gerekir. Güneş Ürünleri Fiyatları Güneş ürünleri fiyatları; markası, içerikleri, hacimleri ve hangi yaş aralığına hitap ettiği gibi durumlara göre farklılık gösterir. Renkli güneş ürünleri gibi ayrıca özellikleri bulunan ürünler için farklı fiyatlandırma belirlenebilir. Aynı şekilde Spf 50+ güneş kremi ve yaşlanma karşıtı güneş kremi gibi kullanım amaçlarına göre güneş ürünleri bulunur. İçerikleri ile kaliteli ve tam performans sunan güneş ürünleri Dermodr’de sizlerle buluşmaktadır. Sizler de ihtiyacınız için uygun ürüne kısa sürede tek adresten ulaşabilirsiniz.

❌