Normal görünüm

Yeni makaleler mevcut. Sayfayı yenilemek için tıklayın.
Dün — 7 Mayıs 2024Milli Gazete

Hamileler dikkat! Uzmanlar uyardı: O gıdaları kesinlikte tüketmemelisiniz!

7 Mayıs 2024 at 19:56
Gebelik süreci manevi açıdan her ne kadar son derece mucizevi bir süreç olsa da aynı zamanda anne adaylarını büyük ölçüde strese sokan bir süreçtir. Yeni doğacak bebeği için endişelenen ve ona henüz karnında iken en iyisini vermek isteyen anne adayları, özellikle beslenme ile ilgili sık sık araştırmalarda bulunurlar. Gebelikte beslenme, normal zamanlarda takip edilen beslenme sürecinden farklıdır. Gebelerin mutlaka uzak durmaları gereken bazı besin grupları bulunmaktadır. Ayrıca hamilelik sürecinde protein alımı da dikkat edilmesi gereken konu başlıkları arasında yer almaktadır. Peki, hamileler hangi besinlerden uzak durmalılardır? İşte konuya dair tüm merak edilenler… HAMİLELİKTE TÜKETİLMEMESİ GEREKEN BESİNLER HANGİLERİ?Hamilelerin en sık sordukları soruların başında gelen ‘Ne yememeliyiz?’ sorusu, uzmanlar tarafından yanıtlanmıştır. Yapılan çalışmalar, hamilelik sürecinde tüketilen bazı besin gruplarının hem bebek hem de anne sağlığı için faydalı olmadığını gözler önüne sermiştir. Hamilelik döneminde uzak durulması gereken başlıca besinler şu şekilde sıralanabilir: Az pişmiş veyahut da çiğ yumurtaPastörize edilmemiş süt ve süt ürünleriAz pişmiş/ çiğ et veyahut da et ürünleriAşırı çay veya kahve tüketimiŞeker içeren asitli içeceklerBitki veyahut da meyve çaylarıKabuklu deniz ürünleriMonosodyum glutamat içeren besinler (cips, çeşnili makarnalar, et/ tavuk bulyon, hazır çorba, hazır köfte baharatları vb.)Yukarıdaki besin grupları, hamilelik sürecini ve bebek sağlığını olumsuz etkileyebilmektelerdir. Yanı sıra normal zamanlarda olduğu gibi hamilelik döneminde de sigara ve alkol tüketiminden mutlaka uzak durulması gerekmektedir. GEBELİKTE PROTEİN ALIMI NASIL OLMALI?Protein, insan sağlığı bakımından son derece önemlidir. Hücre gelişiminin olmazsa olmazlarından olan proteinin, hamilelik sürecinde de eksik edilmemesi gerekmektedir. Bebeğin sağlıklı gelişmesi için beslenme düzenine dahil edilmesi gereken protein, hamilelik sürecinde normal döneme göre her gün 25 gram kadar daha fazla tüketilmelidir.

Sitrin taşı ne işe yarar, kadınlara faydaları nelerdir? Sitrin taşı nasıl temizlenir?

7 Mayıs 2024 at 19:53
Sitrin taşı, çeşitli kullanım alanları olan, sağlık için faydaları bulunan özel bir taştır. Bu yazıda, sitrin taşı ile ilgili çeşitli bilgiler aktaracağız. Sitrin taşının; anlamını, faydalarını, özelliklerini, nasıl kullanıldığını, nasıl temizlendiğini ve sitrin taşı alırken nelere dikkat etmek gerektiğini incelemek isterseniz; buyurunuz yazımıza... Sitrin Taşının Anlamı Nedir?Sitrin taşı, Fransızcada "limon" anlamına gelen citron kelimesinden ismini almıştır. Diğer adları arasında "para taşı", "tüccarın taşı" ya da "başarı taşı" bulunur. Bu isimler, taşın bal sarısı renginin güneşin ışığını ve pozitif enerjiyi yansıttığına inanılarak, kişiye; şans, bereket ve mutluluk getirdiği düşüncesi ile ortaya çıkmıştır. Sitrin Taşının Kadınlara Faydaları Nelerdir?Sitrin taşının pek çok faydası bulunmaktadır. Bu faydalar şöyledir: Zararlı alışkanlıklardan kurtulmaya yardımcı olur.Sinüzit ve migren gibi rahatsızlıkların semptomlarını azaltır.Stres, üzüntü ve endişe gibi olumsuz duygulardan uzaklaştırarak mental sağlığı korur.Kas ağrılarını hafifletir.Kan dolaşımını dengeler.Önemli iç organların sağlıklı bir şekilde işlevlerini sürdürmesine katkıda bulunur.Zihinsel gelişime destek olur.Beyin fonksiyonlarını geliştirir.Vücuda enerji verir.Elektronik cihazların yaydığı radyasyonun etkilerini azaltır.Yaşam kalitesini artırır.Sindirim sisteminin düzenli çalışmasına yardımcı olur.Cesaret duygusunu artırarak ruhsal sağlığı destekler.Mide ve bağırsak rahatsızlıklarını önler.Rahat bir uyku sağlar. Kabus gören çocukların rahatlamasına yardımcı olur.Sitrin Taşının Özellikleri Nelerdir?Sitrin taşı, antik çağlardan beri kullanılan, 1. yüzyılda keşfedilen bir taştır. Hem Yunan hem de Roma kültürlerinde takı ve mücevher yapımında tercih edilmiştir. Bu taşın özellikleri şöyledir: En çok çıkarıldığı yer Brezilya olsa da; Amerika, İspanya, Madagaskar ve Rusya gibi ülkelerde de bulunur.Negatif enerjiyi pozitife dönüştürme özelliği sayesinde temizlenmeye ihtiyaç duymaz.Sitrin taşı, yapı ve görüntü olarak topaz ile benzerlik gösterir.Sertlik derecesi 7’dir.Sitrin Taşı Nasıl Kullanılır?Sitrin taşının kullanımı pek çok farklı şekilde olabilir. Öncelikle, sitrin taşı takı olarak kullanılabilir. Cilt ile temas etmesi, kişinin titreşimlerini yükseltir, çakralarını temizler ve duygusal olarak daha dengeli hissetmesine yardımcı olur. Özellikle enerji ve reiki çalışmalarında çakraların dengelenmesi için kullanılabilir. Sitrin taşı, meditasyon esnasında solar pleksus ya da sakral çakra alanına yerleştirilerek kullanılabilir. Ev ya dya çalışma masasında dekoratif bir obje olarak kullanmak da mümkündür; bu şekilde pozitif enerjiyi ve üretkenliği artırır. Sitrin Taşı Nasıl Temizlenir?Sitrin taşı, doğal bir kristal olduğu için temizlenmeye ihtiyaç duymaz; çünkü negatif enerjiyi kolayca pozitif enerjiye dönüştürebilir. Ancak; yine de taşınızı temizlemek isterseniz birkaç yöntem mevcuttur. Bunlardan biri ultrasonik temizleyiciler kullanmaktır. Diğer bir seçenek ise, sitrin taşını ılık su ve bir sabun ile temizlemektir. Sitrin taşını temizlerken sıya maruz bırakmamak önemlidir; çünkü yüksek sıcaklıklar taşın renginde değişikliklere neden olabilir. Bu nedenle, temizlik işlemi sırasında; ısı, güneş ve buhar gibi etkenlerden kaçınılmalıdır. Sitrin Taşı Alırken Nelere Dikkat Etmek Gerekir?Sitrin taşı alırken, doğru seçimi yapabilmek için bazı önemli noktalara dikkat etmek gerekir. Gerçek sitrin taşlarında renk şeritleri bulunmaz; renk geçişi daha doğal ve akıcıdır. Ayrıca, içlerinde; kabarcık, boşluk ya da baloncuk bulundurmazlar. Özellikle ısıtılmış ametist ya da limon kuvarsın sitrin taşı olarak satılması gibi durumlar sıkça görülür. Bu yüzden, orijinal ve kaliteli sitrin taşı almak isteyenler güvenilir satıcılara başvurmalıdır.

Kene tehlikesi kapıda! Prof. Dr. Mehmet Bakır, çiftçileri keneye karşı uyardı!

7 Mayıs 2024 at 13:43
İlkbahar mevsiminin gelmesiyle birlikte kene popülasyonunda da artış gözleniyor. Özellikle tarım alanlarında çalışan kişiler kene ısırıklarına karşı daha fazla risk altında bulunuyor. Kene ısırıkları sadece kaşıntı ve kızarıklığa yol açmakla kalmayıp, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) gibi ölümcül olabilen hastalıklara da neden olabiliyor. Medicana Sivas Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Bakır, yaptığı açıklamada çiftçileri kene tehlikesine karşı uyardı. "HAVALARIN ISINMASIYLA KENE RİSKİ ARTIYOR!"Havaların ısınmasıyla birlikte insanların kene ile temas riskinin arttığına dikkat çeken Prof. Dr. Bakır, şu şekilde konuştu: “İlkbaharın gelmesi ile birlikte hem kene aktivitesinde artış hem de insanların doğadaki aktivitelerinde artış meydana geliyor. Bu nedenle kene temas riski artıyor ve kene tutunması ile gelen olgu sayısı artıyor. Buna çok yönlü bakma gerekiyor. Doğada, tarımsal alanlarda yapılması gerekenler var, hayvancılıkla uğraşan kişilerin yapması gerekenler var. Bir de kene tutulmasının ardından alınması gereken önlemler var. Bizim yöremizde çiftçilik ve hayvancılık birlikte yapılır. Çiftçilikle uğraşan kişiler kırsala gittiğinde bilmeyerek kene temasları yaşayabiliyorlar. Keneler sadece evcil hayvanlarda olmuyor. Tarımsal alanlara giderken kişinin dikkat etmesi gerekiyor.” "KİŞİLERİN GİYİMİNE DİKKAT ETMESİ GEREKİYOR"Arazide çalışan veya piknik yapan vatandaşlara yönelik uyarılarda bulunan Prof. Dr. Mehmet Bakır, şunları kaydetti: “Kişilerin giyimine dikkat etmesi gerekiyor. Vücudunda açık yer bırakmaması gerekiyor. Kollar, bacaklar ve karın bölgesinin kapalı olması gerekiyor. Mümkünse çizme giyilmesini öneriyoruz. Keneler çalılık ve otluk alanlardan yürüyerek vücuda tutunur. Kapalı giyildiğinde bunun önüne geçilmiş oluyor. Açık renkli giyişiler giyilmesini öneriyoruz. Kene, açık renkli kıyafetler üzerinde kolay fark ediliyor. Görevi gereği veya piknik yapmak için araziye çıkanların döndükten sonra kene taraması yapması gerekiyor."

Aynı doktora 10 dakikada 4 hasta: Bu sağlık sistemi şiddet doğurur

7 Mayıs 2024 at 13:43
İstanbul Tabip Odası, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya çağrıda bulunarak  “Bu uygulamanın sağlıkta şiddet ve malpraktis davalarında artış dışında sonuçları olacaktır” açıklaması yaptı. Doktorların ülkeyi terk etmesiyle birlikte doktor sayısındaki azalma ve yetersizlikler hastanelerde yığılmalara neden olurken, Sağlık Bakanlığı hastanelerdeki yığılmanın önüne geçilmesi amacıyla randevu süre aralığını 6 Ekim 2022’de 10 dakikadan 5 dakikaya düşürdü.  10 DAKİKADA 4 RANDEVU İstanbul Tabip Odası (İTO) sosyal medya hesabından konuyla ilgili bir görsel paylaştı. İstanbul'da bir eğitim araştırma hastanesinin 8 Mayıs randevu ekranını paylaşan İTO, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı da etiketleyerek, “Sağlık 2 dakikaya sığmaz!” dedi. BU YANLIŞ UYGULAMA SAĞLIKTA ŞİDDET DOĞURURİstanbul Tabip Odası, başka bir paylaşımında ise bir meslek mensubunun, mesleğini uyguladığı esnada ortaya çıkan hatalı hareketleri için kullanılan malpraktiste de vurgu yaparak şu ifadeleri kullandı: “MHRS ekranında hastaya randevu süresi 10 dakika olarak görülüyor. Aynı 10 dakikaya 3-4 hastaya randevu veriliyor. Doktor ekranı bu şekilde görülüyor. Uyarıyoruz; bu uygulamanın sağlıkta şiddet ve malpraktis davalarında artış dışında sonuçları olacaktır.”      

MHRS'de yeni düzenleme! Sağlık Bakanı Koca tarih verdi

7 Mayıs 2024 at 12:47
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Merkezi Hekim Randevu Sistemi'nde (MHRS) yapılacak yeni düzenlemelere ilişkin detayların 9 Mayıs Perşembe günü basın toplantısıyla açıklanacağını duyurdu. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde gerçekleşen Kabine Toplantısı sonrasında açıklama yapan Bakan Koca, MHRS'de yapılacak düzenlemelerin önemine vurgu yaparak, 9 Mayıs Perşembe günü tüm basın mensuplarını kapsamlı bir değerlendirme toplantısına davet etti. Konuyla ilgili yapılan toplantılarda alınan kararların ayrıntılarını açıklamayan Koca, perşembe günü gerçekleşecek basın toplantısında sağlık sistemi ve yönetim koordinasyonu hakkında tüm adımların detaylı bir şekilde paylaşılacağını ifade etti. Sağlık Bakanı, vatandaşları en açık ve şeffaf şekilde bilgilendireceklerini belirterek, yeni düzenlemelerin kamuoyuyla şeffaf bir şekilde paylaşılacağını söyledi. Koca yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: "Bu perşembe tüm basın mensuplarımızı bekliyoruz. Kapsamlı bir değerlendirme yapacağız. Sağlık sistemimizi ve sağlık yönetiminin koordinasyonu konusunda tüm adımları birinci elden duyacaksınız. Bugüne kadar olduğu gibi vatandaşımızı en açık ve şeffaf şekilde bilgilendireceğiz"

E kodu nedir, hangi ürünlerde kullanılıyor, kimler tarafından veriliyor?

7 Mayıs 2024 at 12:47
Endüstriyel gıdanı vazgeçilmezi katkı maddeleri E kodu simgesiyle belirtiliyor. E kodları neyi ifade eder, hangi ürünlerde kullanılır ve kimler tarafından verilir? Hayatımızı idame ettirmek için gıdaya ihtiyacımız var. Rabbimizin emri tükettiğimiz gıdaların helal ve temiz olması olmazsa olmaz şart. Günümüzde endüstriyel gıdaların raflarda yerini almasıyla birlikte gıdalarla kullanılan katkı maddeleri de her daim tartışma konusu oldu. Günümüzde önemli bir tartışma konusu olan ve endüstriyel sektör haline gelen gıda maddelerinin içerisinde kullanılan katkı maddelerinde genelde E kodu kullanılır. E kodları neyi ifade ediyor hangi ürünlerde kullanılıyor ve kimler tarafından verilir? DOĞAL VEYA SENTETİK OLSUN KATKI MADDELERİ E KODUYLA GÖSTERİLİYORGıdalarda katkı maddelerinin kullanımlarıyla ilgili olarak CAC tarafından önerilen ilkeler Avrupa Topluluğu (EC) tarafından da benimsen ve yayınlanan bir direktifle yürürlüğe girmiştir. Avrupa Topluluğu Bilimsel Komitesi tarafından incelenerek, gıda katkı maddesi olarak kullanılmalarında sakınca görülmeyen maddelere ise topluluğum onayını belirleyen E numaraları verilmiştir. Gıda katkı maddelerini tanımlamak ve herhangi bir karışıklığa yol açmamak için kullanılan Avrupa Birliği’nin (EC) simgesi olarak E harfi ve üç veya 4 rakamlı sayıdan ibaret kodlardır. Avrupa Birliği tarafından her katkı maddesi için belirlenir. Doğal veya sentetik olsun gıda maddelerinde kullanılan ve katkı maddesi olarak tanımlanan tüm kimyasallar bu kodlama sisteminin içindedir. 8000’İN ÜZERİNDE GIDA KATKI MADDESİ VARTürk Gıda Kodeks Yönetmeliğinde Avrupa Kodu olan E numaraları ile belirtilen tüm katkılar, gerek CAC gerekse EC listelerinde yer alan ve kullanımı değişik şartlarda ve değişik gıdalarda onaylanan maddelerdir. 8000’in üzerinde gıda katkı maddesi bulunmaktadır (16).  Türk Gıda Kodeksi yönetmeliğinde izin verilen aroma maddelerinin dışındaki katkı maddesi sayısı 400 civarındadır. E numarası alan katkı maddelerinin sayısı sürekli değişmektedir.  Halen kullanılmakta iken zararları ortaya çıkmış olanlar iptal edilirken yani katkı maddeleri de ilave edilebilmektedir. Fakat bu E kodu belirlenirken helal hassasiyeti gözetilmemektedir.  Bir maddenin "E" numarasına sahip olması direkt olarak zararlı veya zararsız olduğu hakkında bilgi vermez. Ancak "E" numarası olmayanlara göre bir olumlu özellik olarak değerlendirilebilir.  Bundan başka INS (The International Numbering System) veya CAS (Chemical Abstract Service) Numarası gibi daha genel numaralandırma sistemleri de vardır. ‘E KODU’NDA HELAL ŞARTI YOKKatkı maddelerinin üretiminde kullanılan maddeler geniş bir alana sahiptir.  Bazı katkı maddeleri bitkisel artıklardan yapılmaktadır.  Mesela Pektin (E440), Karragenan (E407), Keçi boynuzu zamkı (E410), Klorofil (E140), Agaragar (E406).  Hayvan veya artıklardan elde edilen katkı maddeleri de bulunmaktadır.  Örnek olarak Jelatin(E441) domuz yada sığır veya diğer hayvanların kemik ve deri artıklarından, Karmin(E120) kırmızı bitten,  Şellak (E904)  yine bir bit türünden, Kasitin (E920) insan at veya domuz kılından, Rennin sığır ve davar midesinden, Pepsin domuz midesinden elde edilmektedir.  Bir kısım katkı maddeleri ise hem hayvan artıklarından, hem bitki artıklarından, hem de sentetik olarak üretilmektedir.  Bu gruba da (E475) Gliserin, (E322) Lesitin, (E471) Mono ve Digliseridler, (E160) Betakarotenler, ( E210) Benzoik asit gibi maddeleri de örnek olarak verebiliriz (30). Burada Türk Gıda Kodeksi her ne kadar,  1997 de yürürlüğe giren Yönetmeliğe göre, ürünlerin etiketlerindeki içindekiler kısmında ürüne katılmış olan katkı maddesinin fonksiyonu, adı, E kodu ve hayvani menşe eli ise hayvanın cinsi yazılmak zorunda olsa da bu hayvanların helal kesim olup olmadığı ya da domuzdan elde edilip edilmediği belli değildir.

Dünden önceki günMilli Gazete

"Hint safranı" olarak bilinen zerdeçalın faydaları nelerdir, neye iyi gelir? Zerdeçal zayıflatır mı?

5 Mayıs 2024 at 06:44
Zencefil ailesine mensup olan zerdeçal, oldukça faydalı bir bitkidir. İçeriğindeki kurkumin bileşiği ile tanınan zerdeçal, Hindistan yarımadası ve Güneydoğu Asya'ya özgü bir bitki olup sindirim sorunlarından cilt hastalıklarına, yaralardan enfeksiyonlara kadar pek çok alanda kullanılmaktadır. Bu makalede, zerdeçal ile ilgili çeşitli ayrıntılara değinecek, faydalarından ve nasıl tüketilebileceğinden bahsedeceğiz. Zerdeçal Nedir?Zerdeçal, zencefil ailesinin üyesi bir bitki olup, kurkumin bileşiği sayesinde sağlık üzerine pek çok faydası bulunur. Anavatanı Güneydoğu Asya olan bu bitki, sarı çiçekleri ve altın-turuncu renkli kökleri ile dikkat çeker. Aynı zamanda "hint safranı" olarak da bilinir ve antiinflamatuar özellikleri ile sindirim ve karaciğer sorunlarından cilt hastalıklarına kadar geniş bir yelpazede etkilidir. Zerdeçalın içeriğinde, canlı sarı rengini veren kurkumin gibi kurkuminoidler bulunurken; uçucu yağlar, proteinler ve reçineler gibi besin ögeleri de mevcuttur. Hafif keskin ve acımsı bir tadı vardır ve salatalara ve yemeklere aroma katmak için kullanılabilir. Günlük olarak 1-2 kaşık toz halinde tüketilmesi, bağışıklık sisteminin güçlenmesine katkı sağlar. Zerdeçalın faydaları arasında; ağrıları hafifletme, iltihabı azaltma, kalp sağlığını koruma, bilişsel fonksiyonları destekleme, bağırsak sağlığını iyileştirme ve cildi canlandırarak parlaklık kazandırma gibi etkiler yer alır. Ayrıca, içerdiği kurkumin sayesinde serotonin ve dopamin seviyelerini artırarak depresyon gibi duygudurum bozukluklarının tedavisine yardımcı olur. Zerdeçalın Faydaları Nelerdir?Zerdeçalın sağlık üzerine bilinen pek çok faydası bulunur. Bu faydalardan bazıları şöyledir: ltihabı önleyerek eklem ağrılarını azaltır.Üst solunum yolu enfeksiyonlarının belirtilerini hafifletir.Yaşlanmayı geciktirici etkisi vardır.Mikrop ve bakteriler ile savaşarak hastalıklara karşı koruma sağlar.Karaciğer fonksiyonlarını iyileştirir ve toksinlerden arındırmaya yardımcı olur.Kanser hücrelerinin yayılmasını engellemeye yardımcı olur.Kan şekerini dengeleyerek kalp sağlığını destekler.Depresyonun etkilerini azaltır.Bağışıklık sistemini güçlendirir.Sindirim sistemini düzenler ve; şişkinlik, gaz ve hazımsızlık gibi sorunlara iyi gelir.Cilt sağlığını destekler; akne, egzama ve sedef hastalığı gibi rahatsızlıkları yatıştırır.Hafızayı güçlendirir; Alzheimer gibi hastalıkların tedavisine katkı sağlar.Zerdeçal Neye İyi Gelir?Zerdeçal, sağlık açısından pek çok yönden fayda sağlar; özellikle nörolojik sağlık üzerinde olumlu etkileri bulunur. Zerdeçal, pek çok hastalığın tedavisinde kullanılabilir. Bu hastalıklar arasında özellikle kalp ve damar sağlığını etkileyenler öne çıkar. Ayrıca, düzenli tüketimi ile zerdeçal, kanser ve metabolik sendrom risklerini azaltır. Zerdeçalın yapısındaki bileşenler, beyinde bulunan nöronların onarımını destekler. Bu sayede beyin daha güçlü sinapslar oluşturarak hafızayı güçlendirir. Zerdeçal Zayıflatır Mı?Zerdeçalın zayıflamaya yardımcı olup olmadığı konusundaki araştırmalar ilgi çekici sonuçlar ortaya koymaktadır. 2018 yılında gerçekleştirilen bir çalışmada, kurkuminin vücut kitle indeksi, kilo, bel çevresi ve leptin seviyelerinde belirgin bir azalma sağladığı gözlemlenmiştir. Zerdeçal Nasıl Tüketilebilir?Zerdeçalın faydalarından yararlanmak isteyenler için doğru kullanım yöntemlerini bilmek gerekir. Zerdeçal, çoğunluk ile yemeklere toz olarak eklenerek tüketilir. Özellikle fırında yapılan yemeklerde ya da çorbalarda renk ve aroma katmak için kullanılır. Soslarınıza da lezzet vermek amacı ile zerdeçal ekleyebilirsiniz ya da et, tavuk gibi ürünlerin marinesinde kullanabilirsiniz. Ayrıca, omlet ya da çırpılmış yumurtaya baharat olarak ekleyerek de kullanabilirsiniz. Zerdeçal; smoothie, süt, çay veya kahve gibi içecekler ile de tüketilebilir; ancak kurkuminin emilimini artırmak için; karabiber, zeytinyağı, avokado ya da yağlı tohumlar ile birlikte kullanılması önerilir.

Zencefilin faydaları nelerdir, neye iyi gelir? Zencefilin yan etkileri var mıdır?

5 Mayıs 2024 at 06:35
Zencefil, şahsına münhasır aroması ile bilinen, sağlık için pek çok faydası bulunan bir gıdadır. Bu makalede, zencefil ile yakından tanışacaksınız... Faydaları, nasıl tüketildiği, olası yan etkileri, besin değerleri gibi konular için buyurunuz yazımıza! Zencefil Nedir?Zencefil, keskin ve güçlü aroması ile tanınan, Asya'nın tropik iklim kuşağı altındaki bölgelerinde yetişen, Zingiberaceae bitki ailesine ait bir bitkinin kökünden elde edilen bir baharattır. Bilimsel adı Zingiber officinale olan zencefil, sindirimi kolaylaştırma ve mide bulantısını hafifletme gibi özellikleri ile ünlüdür. Zencefilin Faydaları Nelerdir?Zencefilin bazı faydaları şöyle sıralanmıştır: Sindirim sorunlarını hafifletir.Mide bulantısını yatıştırır.Balgam söktürücü özelliği ile öksürüğü hafifletir.Kilo vermeye yardımcıdır.Antiinflamatuar özellikleri sayesinde eklem ve kas ağrılarını azaltır.Kolesterolü kontrol altına alır. LDL kolesterol seviyesini düşürmeye yardımcı olur.Bağışıklık sistemini güçlendirerek vücudu enfeksiyonlara karşı korur.Anksiyete, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğunu hafifletir.Zencefil, kalp hastalıkları riskini azaltır.Beyin fonksiyonlarını destekler.Adet öncesi gerginlik sendromundan kaynaklanan ağrıları azaltır.Vücuttan toksinlerin atılmasına yardımcı olur.Zencefil Neye İyi Gelir?Zencefil şu durumlara iyi gelen bir gıdadır: Taşıt tutması ve sabah bulantısı gibi mide bulantılarına karşı etkilidir.Baş dönmesi semptomlarını azaltıcı etkisi bulunmaktadır.İshal ve irritabl bağırsak sendromu (IBS) gibi sindirim sorunlarına yardımcı olur.Kanser tedavisinin neden olduğu mide bulantısı gibi yan etkilere karşı kullanılabilir.Kolik ve mide rahatsızlıklarını hafifletir.Zencefil Nasıl Tüketilebilir?Zencefilin farklı formları taze ya da kurutulmuş olarak, toz haline getirilmiş ya da öğütülmüş olarak bulunabilir ve çeşitli şekillerde tüketilebilir. Zencefil; ana yemeklerde, salata soslarında, çorbalarda, tavuk ve sebze yemeklerinde, içeceklerde ve keklerde kullanılabilir. Özellikle zencefil çayı, iltihaplı hastalıkların tedavisinde ve mide bulantısını hafifletmede sıkça tercih edilir. Taze zencefil, dondurucuda saklanabilir ve ihtiyaç duyulduğunda çeşitli tariflere kolaylık ile eklenir. Zencefil Çiğ Olarak Tüketilebilir Mi?Zencefil, çiğ olarak tüketilebilir. Ama; bazıları için bu keskin tat oldukça yoğun olabilir. Eğer çiğ zencefilin tadını doğrudan çıkarmak istiyorsanız, rendelenmiş zencefili bir bardak su ile karıştırarak daha yumuşak bir içecek elde edebilirsiniz. Zencefilin Yan Etkileri Var Mıdır?Zencefil, günlük 4 grama kadar alındığında güvenli kabul edilir. Ancak; daha yüksek dozlarda zencefil kullanımı bazı olumsuz etkilere neden olabilir. Yüksek doz zencefil; alerjik reaksiyonlar, sindirim sistemi rahatsızlıkları, kalp ritmi bozuklukları, uzun süreli kanama ve depresyon riskini artırabilir. Daha yüksek dozlarda zencefil alınması durumunda sindirim sistemi rahatsızlıkları görülebilir. Böyle durumlarda, özellikle; reflü, mide ekşimesi ve ishal gibi semptomlar şiddetlenebilir. Zencefil, kan sulandırıcı ilaçlar ile birlikte kullanıldığında, kanın pıhtılaşma özelliğini artırarak potansiyel kanamalara yol açabilir. Aşırı doz zencefil kullanımı, safra asidi salınımını artırabilir ve bu da safra taşı oluşumu riskini artırabilir. Bu nedenle, zencefilin yan etkilerinden korunmak için önerilen dozlarda tüketilmesi gerekir. Zencefilin Besin Değerleri1 çay kaşığı kurutulmuş zencefilin kalorisi ve besin değerleri şöyle: Kalori: 6Protein: 0 gramYağ: Az miktarda, yaklaşık 1 gramKarbonhidrat: Yaklaşık 1 gramLif: Az miktarda, yaklaşık 1 gramŞeker: 0 gramÇeyrek fincan, dilimlenmiş taze zencefilin kalorisi ve besin değerleri ise şöyle: Kalori: 19Protein: Az miktarda, yaklaşık 1 gramYağ: Az miktarda, yaklaşık 1 gramKarbonhidrat: Yaklaşık 4 gramLif: Az miktarda, yaklaşık 1 gramŞeker: 0 gram

Yulafın faydaları nelerdir, neye iyi gelir? Yulaf kilo aldırır mı?

5 Mayıs 2024 at 06:25
Yulaf, sağlık için pek çok faydası olan önemli bir besin alternatifidir. Bu yazıda, yulafın faydalarına değinecek, neye iyi geldiğini, olası zararlarını, nasıl tüketebileceğinizi, kilo aldırıp aldırmadığını sizler ile paylaşacağız. Hazırsanız, yulafı bir de yakından tanıyalım! Yulafın Faydaları Nelerdir?Yulafın bilinen pek çok faydası bulunmaktadır. Bu faydalar şöyle sıralanmıştır: Yulaf, cilt sağlığı için olumlu etkilere sahiptir.Kolon kanseri riskini azaltır.Kötü kolesterolü düşürür.İçeriğinde yer alan vitamin ve mineraller, kalp ile ilgili problemleri önler. Yulaf, kalp sağlığını destekleyen bir gıdadır.Yulaf, vücuda enerji verir.Tokluk hissi sağlayan yulaf, zayıflamaya yardımcı olur.Yulaf, yüksek lif içeriği sayesinde kabızlığa iyi gelir.Yulaf Neye İyi Gelir?Yulaf iyi bir lif kaynağıdır. Bu nedenle sindirim sistemi ile ilgili rahatsızlıklara iyi gelen bir gıdadır. Tokluk hissi sağlayan yulaf, kilo vermeye olanak sağlar. Ayrıca düzenli bir şekilde tüketildiği takdirde kolesterol ve kan şekeri seviyelerini düşürür, kalp sağlığını destekler. Günde Ne Kadar Yulaf Tüketilmeli?Yulaf, protein açısından zengin bir besin kaynağıdır ve günlük protein ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılar. Sadece 8 yemek kaşığı yulaf tüketmek, vücudunuzun ihtiyaç duyduğu proteini %15 oranında sağlar. İçeriğindeki besleyici bileşenler, kas liflerinin sağlıklı bir şekilde çalışmasını destekler. Bu nedenle, günlük beslenme rutininizde 8 yemek kaşığı yulafı rahatlık ile ekleyebilirsiniz. Yulaf Nasıl Tüketilebilir?Yulafı çeşitli şekillerde tüketebilirsiniz: Yulaf ezmesi, ideal bir kahvaltı seçeneğidir. Yulaf ezmesini hazır olarak satın alabilir ya da evde kendiniz yapabilirsiniz. Yulaf ezmesine süt ekleyerek kıvamını ayarlayabilir ve isteğinize göre tatlandırabilirsiniz.Yulafı smoothie içerisinde kullanarak besleyici bir içecek elde edebilirsiniz. Yulaf, smoothienize kıvam sağlar; içerdiği lif ve besin maddeleri ile de günlük ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz. Yulafı süt, yoğurt ve meyveler ile birlikte blenderdan geçirerek sağlıklı bir smoothie elde edebilirsiniz.Yulafı kahvaltılık gevrek olarak tüketebilirsiniz. Fırında ya da tavada hafifçe kızartarak gevrek kıvamına getirebilirsiniz. Üzerine süt ya da yoğurt ekleyebilir ya da doğrudan tüketebilirsiniz. İsterseniz içine kuru meyveler ya da fındık ekleyerek lezzetlendirebilirsiniz.Yulafı süt ile pişirerek lezzetli bir lapaya dönüştürebilirsiniz. Pişirme işleminden sonra içine do. bal ya da pekmez gibi ürünler ilave ederek tatlandırabilirsiniz. Ardından isteğe bağlı olarak meyve, çikolata ya da chia tohumu gibi besleyici eklemeler yapabilirsiniz.Yulaf ununu hamur işleri ya da fırın yemekleri yaparken un alternatifi olarak kullanabilirsiniz. Ekmek, kek, kurabiye ya da muffin gibi tariflerde yulaf unu kullanarak daha sağlıklı ve lifli bir alternatif yapabilirsiniz.Yulafın Zararları Var Mı?Yulaf, zararlı bir gıda değildir. Ama; bazı kişilerin yulafa karşı hassasiyeti olabilir ve bu durumda tüketim sonrası gaz ve şişkinlik gibi semptomlar ortaya çıkabilir. Özellikle çölyak hastaları için, yulafın içinde bulunan gluten önemli bir konudur ve içerdikleri gluten miktarına dikkat etmeleri önemlidir. Yulaf Kilo Aldırır Mı?Yulaf, sağlıklı bir besin kaynağı olarak diyetlerde tercih edilir. İçeriğindeki besin maddeleri sayesinde kilo alımına neden olmaz. Örneğin, 100 gram yulaf yaklaşık 370 kalori içerir ve içeriğinde bulunan karbonhidrat ve protein miktarı dengeli bir beslenme için uygundur. Dolayısı ile, uygun miktarlarda tüketildiğinde yulaf kilo alımına neden olmaz.

Serotonin nedir, eksikliği neden olur? Serotonin eksikliği hangi hastalıklara yol açar?

5 Mayıs 2024 at 06:14
Serotonin, vücudumuzun doğal olarak ürettiği ve sinir sistemimizdeki iletişimi sağlayan bir kimyasaldır. Sinir hücrelerinden diğer vücut bölgelerine mesajlar ileten bir tür haberci gibidir. Serotonin aynı zamanda 5-Hidroksitriptamin (5-HT) adı ile de bilinir ve hormon görevi görür. Serotonin, beyinde ruh halini düzenler. Bu nedenle, serotonin "mutluluk hormonu" olarak adlandırılır. Serotonin seviyesi dengeli olduğunda; odaklanmış, duygusal açıdan dengeli, mutlu ve sakin hissedilir. Peki, eksikliğinde ne olur? Eksikliği neden olur? Gelin, bu soruların cevaplarını detaylıca öğrenelim. Serotonin Nedir?Serotonin, vücutta pek çok önemli işlevi yerine getirerek yaşam kalitesini artıran bir kimyasaldır. Ruh halinden vücut fonksiyonlarının düzenlenmesine kadar geniş bir yelpazede etkilidir. Doğal bir ruh hali dengeleyicisi olarak, mutluluk hormonları arasında yer alır, dolayısıyla kaygı seviyesini düzenler. Serotonin, sindirim sistemi üzerinde de önemli bir role sahiptir. Sindirim sisteminin düzenli çalışmasını sağlamak, mide bulantısını azaltmak ve yaraların iyileşmesine yardımcı olmak gibi görevleri vardır. Ayrıca, uyku kalitesini artırmak için de önemli bir rol oynar; böylece vücut dinlenir ve yenilenir. Serotonin Eksikliği Neden Olur?Serotonin eksikliği şu faktörlerden kaynaklanabilir: Yoğun stres altında olduğumuzda, vücut serotonin üretimini azaltabilir.Düşük protein alımı, serotonin seviyesini azaltabilir.Kan şekerindeki ani düşüşler de serotonin üretimini etkileyebilir.Yetersiz uyku ya da kalitesiz uyku, serotonin seviyesinin düşmesine neden olabilir. Uyku eksikliği, beyindeki serotonin üretimini olumsuz yönde etkiler.Bazı ilaçlar; özellikle antidepresanlar, serotonin seviyesini etkileyebilir.Serotonin Eksikliğinin Belirtileri Nelerdir?Serotonin eksikliğinde aşağıdaki belirtiler yaşanabilir: Serotonin eksikliği depresyon belirtilerine yol açabilir; ki bu kişinin ruh halini ciddi derecede bozar.Serotonin düşüklüğü, özellikle tatlı yeme isteğinde artışa neden olur.Denge kaybı, ani öfke patlamaları ya da hızlı ruh hali değişiklikleri gibi ruh hali değişimleri yaşanabilir.Konsantrasyon eksikliği, serotonin eksikliğinin belirtileri arasındadır.Uykusuzluk ya da aşırı uyuma gibi uyku sorunları da serotonin eksikliği ile ilişkilidir.Mide ağrısı, kabızlık ya da ishal gibi sindirim sorunları da serotonin düşüklüğüne işaret eder. Libido azalması ve cinsel işlev bozuklukları yaşanabilir.Enerji eksikliği, güçsüzlük hissi ve zayıflık; serotonin eksikliği belirtileri arasında yer alır.Serotonin Eksikliği Hangi Hastalıklara Yol Açar?Serotonin eksikliği aşağıdaki hastalıklara yol açabilmektedir: Depresyon: Serotonin eksikliği, depresyonun en temel nedenlerinden biridir. Düşük serotonin seviyesi, kişinin ruh halinde ciddi bir düşüşe neden olur ve depresyon belirtilerini tetikleyebilir.Panik atak: Serotonin eksikliği, panik atak riskini artırır. Panik ataklar ani ve şiddetli korku ya da endişe nöbetleri ile karakterizedir.İrritabl bağırsak sendromu (IBS): Serotonin, bağırsak hareketlerini düzenlemeye yardımcı olur. Serotonin eksikliği, IBS gibi sindirim sorunlarına neden olabilir, bu da; karın ağrısı, şişkinlik, kabızlık ya da ishal ile kendini gösterir.Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB): Bazı araştırmalar, serotonin seviyelerindeki dengesizliklerin obsesif-kompulsif bozukluk belirtileri ile ilişkili olabileceğini öne sürmektedir. Bu durumda kişi, tekrarlayıcı ve istenmeyen düşünceleri ya da davranışları kontrol etmede zorlanır.Anksiyete bozuklukları: Serotonin düşüklüğü, anksiyete bozukluklarına yol açabilir ya da mevcut anksiyete sorunlarını kötüleştirebilir.Vücuttaki Serotonin Miktarı Nasıl Desteklenir?Serotonin, bir aminoasit olan triptofan kaynaklıdır. Aşağıda yer alan yiyecekler, vücuttaki serotonin miktarını artırır: Et: Özellikle tavuk, hindi ve kırmızı et gibi et çeşitleri triptofan açısından zengindir.Süt ürünleri: Peynir, yoğurt ve süt gibi süt ürünleri de triptofan kaynağıdır.Yumurta: Yumurta, triptofan açısından zengin bir protein kaynağıdır ve vücuda serotonin üretiminde yardımcı olur.Kuru yemişler: Fındık, badem, ceviz gibi kuru yemişler, triptofan içeriği yönünden zengindir ve serotonin seviyelerini artırmaya yardımcı olur.

Bakan Işıkhan duyurdu! SGK geri ödeme listesine 81 ilaç daha aldı

4 Mayıs 2024 at 10:32
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, tarafından yapılan açıklamada 79'u yerli üretim olmak üzere 81 ilacın daha Sosyal Güvenlik Kurumunun (SGK) geri ödeme listesine alındığını duyurdu. Işıkhan, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, "Sosyal Güvenlik Kurumumuzun Bedeli Ödenecek İlaçlar Listesi'nde yapılan düzenleme ile 79'u yerli üretim olmak üzere 81 ilacı daha geri ödeme listesine aldık. İlaçların hastalarımıza şifa olmasını temenni eder, vatandaşlarımıza sağlıklı bir ömür dilerim." ifadelerini kullandı. Bakan Işıkhan'ın yaptığı açıklamalarda ise bu ilaçlardan birinin kanser, 6'sının diyabet, 11'inin antibiyotik, 4'ünün epilepsi-migren, 2'sinin MS, 1'inin obezite, 2'sinin pulmoner hipertansiyon, 7'sinin alerji ilacı olduğu duyuruldu. Yapılan yeni düzenlemelerin 5 iş günü içerisinde yürürlüğe gireceği açıklandı.

Çinko nedir, ne işe yarar, eksikliği belirtileri nelerdir? Çinko hangi besinlerde bulunur?

3 Mayıs 2024 at 20:35
Çinko, vücut için kritik öneme sahip bir mineraldir ve çeşitli görevleri vardır. Fakat; vücut çinkoyu depolayamaz, bu nedenle günlük olarak dışarıdan alınması gereklidir. Çinko eksikliği, her yaşta görülebilir ve ileri seviyede olduğunda çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu yazıda, çinkodan bahsedecek, ne işe yaradığını aktaracak, eksikliği durumunda hangi semptomların görüldüğünü açıklayacağız. Çinko Nedir?İnsan vücudu, sağlıklı bir işlevsellik için çeşitli mikro besinlere ihtiyaç duyar ve bu besinler arasında mineraller önemli bir yere sahiptir. Çinko da iz elementler arasında hayati bir role sahiptir. Bağışıklık sistemi ve metabolik aktivitelerde önemli görevler üstlenen çinko, vücudun toplam mineral miktarının büyük bir kısmını oluşturur. Sinir sisteminin güçlendirilmesi ve bağışıklık sisteminin desteklenmesi için, yeterli miktarda çinko alımını gereklidir. Çinko Ne İşe Yarar?Vitamin ve mineraller, vücudun işleyişini sürdürebilmesi için elzemdir. Bunlardan biri eksik olduğunda, vücut sistemleri düzgün çalışamaz ve sağlık sorunları ortaya çıkar. Çinko da bu önemli elementlerden biridir ve vücutta çeşitli önemli işlevleri yerine getirir. Çinko, hücre büyümesi ve bölünmesi için gereklidir; vücut dokularının yenilenmesini sağlar. Bağışıklık sistemini güçlendirir. Aynı zamanda, vücuttaki iltihabı azaltır. Yaraların iyileşme sürecini hızlandırarak doku onarımını destekler. Bu nedenler ile; çinko vücut için hayati bir mineraldir ve düzenli olarak alınması sağlık açısından önemlidir. Günlük Çinko İhtiyacı Ne Kadardır?Farklı yaş gruplarına göre önerilen günlük çinko ihtiyacı değişiklik gösterir. Örneğin, 0-6 aylık bebekler için günlük çinko ihtiyacı yaklaşık 2 mg iken, 7-12 aylık bebeklerde bu miktar 3 mg'a çıkar. 1-3 yaş arasındaki çocuklar için önerilen günlük çinko miktarı 3 mg iken, 5-8 yaş arasındaki çocuklar için bu miktar 5 mg'dır. 9-12 yaş arasındaki çocuklar için ise günlük çinko ihtiyacı 8 mg kadardır. 15 yaşından büyük erkeklerde günlük çinko ihtiyacı yaklaşık 11 mg; hamile ve emziren kadınlar için bu miktar biraz daha yüksek olup yaklaşık 12 mg'dır. Genel olarak, yetişkinlerde günlük çinko ihtiyacının 10 mg olduğu kabul edilir. Çinko Eksikliği Nedir?Çinko eksikliği, vücutta çinko mineralinin yeterli seviyede olmaması durumunu ifade eder. Çinkonun vücutta yüksek konsantrasyonlarda bulunmasına gerek olmasa da, belirli bir miktarının varlığı elzemdir. Bu eksiklik genellikle fark edilmez ve bazen kalıtsal bir rahatsızlık olan akrodermatit enteropatika gibi durumlarda ortaya çıkabilir. Çinko eksikliği teşhisi, kan ve idrar testleri ile yapılan incelemeler sonucunda konulur. Çinko Eksikliği Belirtileri Nelerdir?Çinko eksikliği, vücudun sağlıklı işleyişini engeller ve çeşitli belirtiler ile kendini gösterir. Bu belirtiler arasında; iştahsızlık, yavaş büyüme, bağışıklık sisteminin zayıflaması ve cilt değişiklikleri öne çıkar. Ayrıca; ciltte egzama benzeri görünümler, kilo kaybı, yavaş iyileşen yaralar, saç dökülmesi ve koku/tat alma duyusunda zayıflama yer alır. İshal, görme problemleri, sık enfeksiyonlar, cinsel işlev bozuklukları, sinirli hissetme ve konsantrasyon eksikliği gibi belirtiler de çinko eksikliğinin göstergeleri olabilir. Çinko Hangi Besinlerde Bulunur?Çinko, hem hayvansal hem de bitkisel kaynaklı pek çok besinde bulunmaktadır. Bilinen bir gerçek, hayvansal kaynakların çinko içeriğinin ve vücut tarafından emiliminin bitkisel kaynaklara göre daha yüksek olduğudur. Çinko içeren bazı hayvansal ve bitkisel besinler şunlardır: TavukHindiSusamMantarYeşil yapraklı sebzelerKakaoYumurtaKabuklu deniz ürünleriHardalPatatesYer fıstığıKırmızı et

Beta glukan nedir, ne işe yarar? Beta glukan ne kadar tüketilmelidir?

3 Mayıs 2024 at 20:32
Beta glukan; çavdar, yulaf ve arpa gibi doğal gıdalarda bulunan bir çözünür lif türüdür ve sağlık üzerine pek çok faydası bulunmaktadır. Bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinden kalp sağlığının korunmasına kadar çeşitli alanlarda etkili olan beta glukan, aynı zamanda kan şekerinin dengelemesine de katkı sağlar. Bu yazıda, beta glukan hakkında ayrıntılı bilgilere yer verecek, ne olduğundan ve faydalarından bahsedeceğiz. Beta Glukan Nedir?Beta glukan, diyet liflerinin bir türüdür ve çözünür lifler grubuna dahildir. Genelde bazı bitki, bakteri ve mantar hücrelerinin duvarlarında bulunur. Bu lif türü, sindirim sisteminde su ile temas ettiğinde yoğun ve jel benzeri bir kıvam oluşturur. Özellikle; çavdar, yulaf ve arpa gibi gıdalarda doğal olarak bulunur ve aynı zamanda bazı takviye gıdalara da eklenir. Beta glukanın sağlık üzerine olumlu etkileri vardır. Özellikle kolesterol seviyelerini dengeleme, iltihabı azaltma ve kan şekerini kontrol altında tutma gibi önemli roller üstlenir. Bağışıklık sisteminin güçlendirilmesine de katkı sağlar. Bu nedenle beta glukan, beslenme programlarında önemli bir yere sahiptir. Beta Glukan Ne İşe Yarar?Beta glukan, sindirilemeyen bir çözünür lif türüdür. Bağırsaklarda sindirilemediği için sindirim sisteminde gıda geçişini yavaşlatır; böylece karbonhidratların daha yavaş emilmesini sağlar ve kan şekerinin dengelenmesine yardımcı olur. Ayrıca beta glukan, uzun süre tok hissetmenize yardımcı olur. Vücudun kolesterolü yiyeceklerden emmesini engelleyerek kalp hastalığı riskini de azaltır. Bağışıklık sistemini düzenleyerek enfeksiyonları önlemeye yardımcı olur. Beta glukan, sağlıklı bir yaşam sürmek için önemli bir bileşendir. Beta Glukanın Faydaları Nelerdir?Beta glukan, sağlık için önemli bir liftir ve çeşitli faydalar sağlar. Bu faydaları şu şekilde listeledik: Beta glukanın düzenli tüketimi, LDL olarak bilinen kötü kolesterol seviyelerini azaltarak kalp sağlığını korumaya yardımcı olur. Yapılan çalışmalar, günlük olarak 3 gram beta glukan tüketiminin LDL kolesterol seviyelerini önemli ölçüde azaltabileceğini göstermektedir.Beta glukan, antioksidan özelliklere sahiptir ve vücuttaki serbest radikalleri de dengeler.Beta glukanın kan şekerini dengelemede etkili olduğu gözlemlenmiştir. Yapılan çalışmalar, günlük 2,5-3 gram beta glukan tüketiminin özellikle kan şekeri seviyesinin ayarlanmasında ve insülin seviyesinin dengelenmesinde yardımcı olduğunu ortaya koymaktadır.Bazı araştırmalar, beta glukanın bağışıklık sisteminin normal fonksiyonlarını desteklediğini göstermektedir.Doktor tavsiyesi ile beta glukan, egzama ya da dermatit gibi cilt problemlerinin tedavisinde destek olarak kullanılır.Yorgunluk, mevsim geçişleri, stres, nezle gibi durumlarda zararlı bakteriler ile savaşır. Bu neden ile bu tür enfeksiyonlarda destek ürünü olarak beta glukan tercih edilir.Beta Glukan Ne Kadar Tüketilmelidir?Beta glukanın tüketim miktarı kişinin yaşına ve sağlık durumuna göre değişiklik gösterir. Ama; genelde günlük 2 ila 6 gram arasında bir tüketim idealdir. Aşırı miktarda beta glukan tüketimi sindirim sistemi şikayetlerine neden olabilir. Bu nedenle, önerilen dozajı aşmamak önemlidir. Beta Glukan Hangi Besinlerde Bulunur? Beta glukan, çeşitli besinlerde doğal olarak bulunan bir lif türüdür. Bu besinler arasında; yulaf, arpa, çavdar, mısır, buğday, pirinç ve mantar öne çıkar. Ayrıca deniz yosunu da beta glukan içerir. Bu besinlerin düzenli olarak tüketilmesi, vücuda beta glukan sağlar. Beta Glukanın Yan Etkisi Var Mıdır? Beta glukanın yüksek miktarda tüketilmesi durumunda; gaz, karın ağrısı ya da şişkinlik gibi istenmeyen yan etkilere neden olabilir. Özellikle, sağlık problemleri nedeni ile ilaç kullanan kişilerin beta glukan ya da diğer takviye gıda ürünlerini kullanmadan önce doktorlarına danışmaları önemlidir. Bu takviyeler, mevcut tedaviler ile etkileşebileceği için doktora danışmak önemlidir.

Keten tohumunun faydaları nelerdir, neye iyi gelir?

3 Mayıs 2024 at 20:29
Keten bitkisinden elde edilen keten tohumu, sağlık üzerine pek çok fayda sunar. Bu makalede, keten tohumu hakkında ayrıntılı bilgiler sunacağız... Keten Tohumu Nedir?Keten tohumu, Linum Usitatissimum bitkisinin minik, susama benzeyen tohumlarıdır. Küçük boyutlarına rağmen, sağlık dolu içeriği ile oldukça zengin bir besindir. Omega-3 yağ asitleri, lif, protein, vitaminler ve mineraller açısından önemli bir kaynaktır. Ayrıca, içerdikleri lignanlar gibi fitokimyasallar, antioksidan ve östrojenik özellikler taşıyarak sağlık açısından pek çok fayda sunarlar. Keten tohumunun besin değerlerine baktığımızda ise, küçük bir miktarında bile zengin bir içeriğin olduğunu görürüz. Bir çorba kaşığı öğütülmüş keten tohumu; omega-3 yağ asitleri, lif ve düşük kalorisi ile dikkat çeker. 100 gram keten tohumunda ise, oldukça yüksek miktarlarda; protein, yağ, karbonhidrat, kalsiyum, fosfor ve demir bulunur. Keten tohumunun sağlık açısından çeşitli faydaları vardır. İltihap ile savaşır, uykusuzluğa karşı mücadele eder, kemik sağlığını destekler, sinir sistemini güçlendirir ve hatta kanser riskini azaltır. Keten Tohumunun Faydaları Nelerdir?Keten tohumunun faydaları oldukça çeşitlidir: Keten tohumunda bulunan alfa-linolenik asit, anti-inflamatuar özelliklere sahiptir ve iltihaplanmayı azaltır.Keten tohumu, özellikle; meme, kolon ve prostat kanserlerini önler.Keten tohumu yağının ciltteki hassasiyeti azalttığı bilinmektedir.Keten tohumu, saç sağlığına katkıda bulunur.Bitkisel bir protein ve omega 3 kaynağı olan keten tohumu, vegan ve vejetaryen beslenme tarzı için idealdir.Keten tohumunda bulunan tiamin, sinir sistemi sağlığını korumaya yardımcı olur.Keten tohumu, antioksidan özellikleri sayesinde kanser riskini azaltır.Antioksidan içeriği sayesinde keten tohumu, oksidatif stresi azaltarak erken yaşlanma ve Alzheimer riskini düşürür.Keten tohumu, içerdiği lifler sayesinde tokluk hissi verir. Bu da, kilo kontrolü için önemlidir.Keten tohumundaki yağlar, kötü kolesterolü düşürmeye ve kalp sağlığını desteklemeye yardımcı olur.İçerdiği magnezyum sayesinde keten tohumu, uyku düzenini ve ruh halini düzeltir.Keten tohumunun kan şekerini düşürücü etkisi bulunur.İçerdiği lifler sayesinde keten tohumu, sindirim sistemini düzenler.Keten Tohumunun Olası Zararları Nelerdir?Keten tohumunun olası zararları şöyle verilmiştir: Yüksek potasyum içeriği, böbrek hastalığı olan kişilerde olumsuz etkilere yol açabilir ve böbrek fonksiyonlarını etkileyebilir.Divertikülit hastalığı olan kişiler, keten tohumu gibi tohumları bütün olarak tüketmemelidir; çünkü keten tohumu, hastalığın semptomlarını kötüleştirir.Hamilelik ve emzirme dönemlerinde keten tohumu tüketimi önerilmez; bazı bileşenleri zararlıdır.Keten tohumundaki fitoöstrojen içeriği, östrojen bağımlı kanser türlerine sahip olan kişilerde risk oluşturabilir ve tüketilmesi önerilmez.Keten Tohumu Nasıl Kullanılır?Keten tohumunu kullanmanın en etkili yolu, onu öğütmektir. Keten tohumu bütün olarak tüketildiğinde, sindirim sisteminden geçip gider ve faydalarını sunamaz. Bu nedenle, öğütülmüş keten tohumu kullanımı tercih edilir. Keten tohumu, toz, tablet ya da kapsül formunda takviye olarak da alınabilir. Keten Tohumunun Besin Değerleri 7 gram keten tohumunun kalorisi ve besin değerleri şu şekildedir: Kalori: 37 kcalKarbonhidrat: 2.02 gramProtein: 1.28 gramYağ: 2.95 gram100 gram keten tohumunun besin değerleri ise şöyledir:  Karbonhidrat: 28.88 gramProtein: 18.29 gramYağ: 42.16 gramLif: 27.3 gramKolesterol: 0 mgSodyum: 30 mgPotasyum: 813 mgKalsiyum: 255 mgVitamin A: 0 IUVitamin C: 0.6 mgDemir: 5.73 mg

Kıkırdakta doğal olarak bulunan Glukozamin nedir, ne işe yarar?

3 Mayıs 2024 at 20:23
Glukozamin, eklemlerin yapı taşı olan kıkırdakta doğal olarak bulunan bir bileşiktir. Eklemleri destekleyerek kıkırdakları tamir eder ve yeniler, böylece osteoartrit gibi eklem hastalıklarının belirtilerini hafifletir. Özellikle yaş ilerledikçe glukozamin üretimi azalır, bu nedenle yaşlanmaya bağlı eklem sorunları ile mücadele edenler glukozamin takviyelerine yönelirler. Bu takviyeler, deniz canlılarının kabuklarından elde edilen glukozamin kaynaklarından yapılır. Glukozamin, hem eklem sağlığına destek olur, hem de yaşam kalitesini artırmaya yardımcı olur. Bu yazıda, glukozamin ile ilgili detaylardan bahsedeceğiz. Glukozaminin ne işe yaradığını ve nasıl kullanıldığını öğrenmek istiyorsanız, buyurunuz yazımıza! Glukozamin Nedir?Glukozamin, eklemlerin yapı taşı olan kıkırdakta bulunan bir bileşiktir; bu bileşenler eklemlerin sağlıklı ve esnek olmasını sağlar. Ayrıca, eklem ağrısını azaltıcı ve anti-aging özelliklere sahiptir. Glukozamin takviyeleri yaşlanma belirtileri ile mücadele etmek ve eklem sağlığını desteklemek için kullanılır. Bununla birlikte, sindirim sağlığı üzerinde de olumlu etkilere sahiptir; bağırsaklardaki faydalı bakterilerin dengesini iyileştirerek genel sağlığa katkı sağlar. Glukozaminin uzun süreli kullanımı, genelde yan etkisizdir. Glukozamin, yaşam kalitesini artırmaya yardımcı bir takviyedir. Glukozamin Ne İşe Yarar?Glukozamin, pek çok sorununa çözüm sunar. Özellikle yaş ile birlikte ortaya çıkan eklem rahatsızlıklarının tedavisinde etkilidir. Bu bileşik, çeşitli rahatsızlıkların semptomlarını hafifletmek ya da ilerlemesini önlemek için kullanılır. Bunlar arasında; multiple sklerozun ilerlemesini engelleme, osteoartrit ve kemik erimesi gibi eklem rahatsızlıklarının tedavisi, huzursuz bağırsak sendromunun düzenlenmesi, temporomandibular eklem enfeksiyonunun neden olduğu ağrıların azalması ve interstisyel sistit tedavisi bulunmaktadır. Glukozamin Hangi Besinlerde Bulunur?Glukozamin, doğal olarak; kabuklu deniz canlılarında, kemik iliğinde, kıkırdakta ve bazı mantarların kabuklarında bulunur. Kabuklu deniz ürünleri, özellikle; karides, yengeç ve istiridye gibi deniz mahsulleri, glukozamin kaynağı olarak öne çıkar. Glukozamin Nasıl Kullanılır?Glukozamin, takviye olarak; tablet, kapsül ya da enjeksiyon formunda temin edilebilir. Bu takviye; sabah ya da akşam, tok ya da aç karnına alınabilir ve günlük olarak üç kez kullanılabilir. Kullanım sıklığı ve konusunda doktora başvurmak önemlidir. Özellikle kireçlenme gibi durumlar için glukozamin sülfatın dört hafta boyunca düzenli olarak alınması önemlidir. Dört haftalık kullanım, diz osteoartriti gibi durumlar ile mücadele eden kişilerde ağrının azalmasına ve işlevin artmasına yardımcı olur. Glukozamin Eksikliğinin Semptomları Nelerdir?Glukozamin eksikliği genelde yaşlanma süreci ile birlikte ortaya çıkar. Zamanla, vücuttaki glukozamin gibi temel besin maddeleri azalır ve eklem sıvısı incelir. Bu eksiklik; rahatsız edici ağrılar, eklem sertliği ve hareket kısıtlılığı gibi belirtilere neden olur. Glukozamin eksikliği yaşayan kişilerde genelde şu semptomlar görülür: Eklem ağrılarıOsteoartrit belirtileriKemik yoğunluğunun azalmasıKas ve eklem sertliğiKas kütlesinde ve gücünde azalmaKimler Glukozamin Kullanabilir?Glukozamin, günlük diyet ile alınamayan bir besin olduğu için takviye olarak kullanılır. Özellikle eklem ağrıları ve romatizmal rahatsızlıklar yaşayanlar için önerilir. Bununla birlikte, kas ve iskelet sistemi sağlığını korumak isteyenler de glukozamin takviyelerine başvurabilirler. Glukozamin Takviyesinin Yan Etkisi Var Mıdır? Glukozamin takviyeleri güvenlidir; yine de bazı kişilerde yan etkilere neden olabilir. Özellikle deniz ürünlerine alerjisi olan bireylerde komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Glukozaminin olası yan etkileri arasında; mide bulantısı, kusma, göğüste yanma hissi, baş ağrısı, uyuşukluk, ishal ya da kabızlık ve cilt döküntüleri bulunabilir.

Çiğ kahve yemenin faydaları nelerdir, neye iyi gelir?

3 Mayıs 2024 at 20:13
Çiğ kahve, porsiyon kontrolü ile tüketildiği takdirde, pek çok faydası bulunan bir gıdadır. Bu yazıda, çiğ kahve ile ilgili bilgilendirmeler yapacak, çiğ kahvenin sağlık üzerine faydalarını inceleyeceğiz. Çiğ Kahvenin Faydaları Nelerdir?Çiğ kahvenin sağlık açısından sunduğu faydalar göz ardı edilemez. Kavrulmamış kahve çekirdekleri, sağlık için oldukça önemli olan besin değerlerini barındırır. Bu özel kahve, istenirse toz haline getirilerek tüketilebilir. Çiğ kahvenin faydalarını şu sıra ile derledik: Çiğ kahvenin faydaları arasında ilk sırayı kalp sağlığına olan olumlu etkileri almaktadır. İçerdiği besin değerleri, kalp krizi riskini azaltır.Metabolizmayı hızlandırma özelliği ile de bilinen çiğ kahve, yağ yakımını artırarak kilo vermeye yardımcı olur.Bağışıklık sistemini güçlendirme konusunda da çiğ kahve önemli bir rol oynarCilt sağlığı için de çiğ kahve oldukça etkilidir. Cilt kanserinden koruyucu etkileri bulunur. Bu nedenle cildin daha sağlıklı ve parlak görünmesini sağlar.Diyabet riskini azaltma konusunda da çiğ kahve önemli bir rol oynar. İçerdiği besin değerleri sayesinde insülin direncini korur.Çiğ kahve, yaş ilerledikçe ortaya çıkabilecek Parkinson hastalığı riskini azaltma potansiyeline sahiptir. Çiğ kahve tüketimi, sinir sistemini desteklediği için bu tür hastalıkların riskini azaltır.Normal kahvenin aksine çiğ kahvenin kafein oranı oldukça düşüktür; bu da fazla kafein alımından kaçınmak isteyenler için önemli bir avantaj sağlar.Çiğ Kahve Ne İşe Yarar?Çiğ kahve, zengin besin değerlerine sahiptir. Çiğ kahvenin toz ya da ham halde tüketilmesi, sağlık açısından fark etmez; kişi tercihine göre kullanabilir. Kalp sağlığını koruma, diyabet riskini azaltma ve Parkinson gibi hastalıkların ortaya çıkma olasılığını düşürme gibi önemli faydaları bulunan çiğ kahve, sağlık için faydalıdır. Bu sebeplerle, çiğ kahve herkesin sağlıklı yaşam listesinde yer almalıdır. Çiğ Kahve Yenilebilir Mi?Evet, çiğ kahve yenilebilir. Çiğ kahvenin vücuda pek çok faydası bulunmaktadır; bu nedenle çiğ kahveyi güven ile tüketebilirsiniz. Ancak; her şeyde olduğu gibi çiğ kahve tüketiminde de aşırıya kaçmamak önemlidir. Çiğ Kahve Nasıl Tüketilebilir?Çiğ kahve tüketimi, kişinin tercihlerine ve alışkanlıklarına göre değişiklik gösterebilir. Genelde çiğ kahve, hem ham hali ile çiğnenerek tüketilebilir, hem de toz haline getirilerek çeşitli yöntemler ile demlenebilir. Toz haline getirilmiş çiğ kahve, bir fincan su ile cezveye konarak geleneksel Türk kahvesi pişirme yöntemi ile hazırlanabilir. İsteğe göre içerisine bal gibi gıdalar ilave edilebilir. Çiğ Kahve Tüketirken Dikkat Edilmesi Gerekenler Nelerdir?Çiğ kahve tüketirken dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır: Çiğ kahve tek başına tüketildiğinde kilo vermeye yardımcı olmaz. Beslenme düzeni ve egzersiz gibi faktörler de kilo verme sürecinde dikkat edilmesi gereken noktalardır. Düzenli egzersiz ve sağlıklı beslenme ile birlikte çiğ kahve tüketimi; metabolizmayı hızlandırarak kilo verme sürecine destek olur.Çiğ kahvenin faydaları olsa da fazla miktarda tüketimi bazı sağlık sorunlarına yol açabilir. Özellikle günde 2 fincandan fazla çiğ kahve tüketimi; kalp çarpıntısı, yüksek tansiyon ve demir eksikliği gibi sorunlara neden olabilir.Kalp rahatsızlığı olan kişilerin çiğ kahve tüketmeden önce doktorlarına danışmaları önemlidir. Çünkü çiğ kahve, kavrulmuş kahvelerden farklıdır ve kalp sağlığını etkileyebilir. Özellikle kalp sorunları yaşayan kişilerin tüketim miktarını ve sıklığını doktorları ile konuşmaları gerekir.

Portakal suyu tüketmenin faydaları

2 Mayıs 2024 at 08:53
C vitamini ve potasyum gibi temel besinler bakımından doğal yoldan zengin ve ayrıca ticari türleri genelde kalsiyum ve D vitamini ile güçlendiriliyor.Yine de onun sağlıklı bir beslenmede yerinin olup olmadığına dair tartışmalar devam ediyor.Aşağıda portakal suyunun 5 faydasını görebilirsiniz. Bazı Önemli Besinler Bakımından ZenginPortakal suyunda C vitamini, folat ve potasyum gibi pek çok besin değeri yüksek oranda bulunuyor. 240 ml’lik bir porsiyonunda aşağı yukarı şunlar var: Kalori: 110 kcalProtein: 2 gramKarbonhidrat: 26 gramC vitamini: Günlük ihtiyacın %67’siFolat: Günlük ihtiyacın %15’iPotasyum: Günlük ihtiyacın %10’uMagnezyum: Günlük ihtiyacın %6’sıPortakal suyu konsantre bir C vitamini kaynağı. Bu suda çözünen vitamin güçlü bir antioksidan olarak da görev yapıyor ve bağışıklık sistemi fonksiyonlarında temel bir rol oynuyor. Buna ek olarak C vitamini kemik oluşumuna, yaraların iyileşmesine ve diş eti sağlığına da yardımcı oluyor.Portakal suyu ayrıca folat bakımından da zengin ve bu madde DNA sentezi için gerekli ve fetal gelişim ile büyümeyi de destekliyor.Potasyum minerali bakımından da mükemmel bir kaynak. Potasyum tansiyonu düzenliyor, kemik kaybını önlüyor ve kalp hastalıkları ile inmeye karşı koruma sağlıyor. Antioksidanlar Bakımından ZenginPortakal suyundaki antioksidanlar oksidatif hasarı önleyerek sağlığı iyileştiriyorlar. Bu hasar antioksidanlar ile serbest radikaller adı verilen dengesiz moleküller arasındaki dengesizlikten kaynaklanıyor.Araştırmalar antioksidanların genel sağlığı koruma açısından çok önemli olduklarını gösteriyorlar. Hatta kalp hastalıkları, kanser ve diyabet gibi kronik rahatsızlıklara karşı koruma bile sağlayabilirler.. Portakal suyu flavonoidler, karotenoidler ve askorbik asit gibi antioksidanlar için iyi bir kaynak.8 haftalık bir çalışmada, günlük 750 ml portakal suyu içmenin antioksidan durumunu ciddi şekilde arttırdığı görülmüş.Bir başka çalışmada da benzer bulgular görülmüş ve 90 gün boyunca günlük 591 ml portakal suyu içmenin yüksek kolesterole ve trigliseritlere sahip 24 yetişkinde toplam antioksidan durumunu arttırdığı görülmüş.Ayrıca 4000’den fazla yetişkin ile yapılan bir çalışmada, portakal suyu ABD’deki bireylerin antioksidan kaynakları arasında zirveyi elde etmiş. Portakal suyunun yanında çay, orman meyveleri, şarap, takviyeler ve sebzeler bulunuyormuş. Böbrek Taşlarını Önlemeye Yardımcı OlabilirBöbrek taşları böbreklerde biriken küçük mineral taşlarıdır ve genelde yoğun ağrı, bulantı ve idrarda kan gibi belirtiler verirler.Portakal suyu idrardaki pH düzeyini de arttırabilir ve onu alkali hale getirir. Çalışmalar daha yüksek pH değerine sahip idrarın böbrek taşlarını önlemeye yardımcı olabildiğini gösteriyorlar.Küçük bir çalışmada, portakal suyunun birkaç böbrek taşı risk faktörünü önleme konusunda limonatadan daha etkili olduğu gözlenmiş.194.095 kişi ile yapılan bir diğer çalışmada ise günde en az bir defa portakal suyu tüketenlerin böbrek taşı geliştirme risklerinin haftada bir defadan az içenlere göre %12 daha düşük olduğu görülmüş. Kalp Sağlığını İyileştirebilirKalp hastalıkları ciddi bir problemdir ve her sene dünya çapında 17 milyon ölümden sorumlular. Bazı çalışmalarda portakal suyu içmenin yüksek tansiyon ve kolesterol yükselmesi gibi kalp hastalıklarına dair bazı risk faktörlerini azaltabildiği ve kalbi sağlıklı ve güçlü tutabildiği görülüyor.129 kişi ile yapılan bir çalışmada, uzun vadeli portakal suyu tüketiminin hem toplam hem de kötü kolesterolü düşürebildiği görülmüş.Ayrıca 19 çalışmanın bir değerlendirmesinde portakal suyu içmenin yetişkinlerde küçük tansiyonu düşürmeye yardımcı olabildiği görülmüş.Portakal suyunun yüksek kolesterole sahip bireylerde kalp sağlığına iyi gelebilen iyi kolesterolü arttırabildiği de görülüyor. İnflamasyonları AzaltabilirAkut inflamasyon, hastalık ve enfeksiyonlara karşı koruma sağlayan bağışıklık sisteminin normal bir parçası.Ancak yüksek düzeyde inflamasyona uzun vadede maruz kalmanın kronik hastalıkların gelişimine sebep olduğu düşünülüyor.İnflamasyonlardaki artışın işaretleri arasında C reaktif proteinler, interleukin-6 ve tümör nekroz faktör-a bulunuyor ve bunlar metabolik sendrom, kalp hastalıkları ve belli kanserler gibi rahatsızlıklarda görülüyorlar.Bazı çalışmalarda portakal suyunun inflamasyonu ve ona bağlı problemleri azaltabildiği belirtiliyor.Bir değerlendirmede, portakal suyunda kronik hastalıklar ile bağlantılı özel inflamatuvar işaretçilerin düzeylerini azaltabilen anti-inflamatuvar özelliklere sahip olduğu belirtiliyor.Ayrıca 22 kişi ile yapılan 8 haftalık bir çalışmada, hem taze hem de ticari portakal sularını içmenin CRP ve IL-6 gibi inflamasyon işaretçilerini azaltabildiği ve böylece potansiyel olarak hastalıkları önlemeye yardımcı olabileceği belirtiliyor. Potansiyel OlumsuzluklarPortakal suyunun sağlığa birden fazla faydası olsa da, kaloriler ve şeker bakımından yüksek değerlere sahip.Ayrıca tam meyvelerin aksine liflere sahip değil. Yani daha az doyurucu ve potansiyel olarak kilo alımına sebep olabilir.Portakal suyunun pek çok türünde şeker ilavesi de fazla ve bu da kan şekerini yükseltebilir.Çeşitli çalışmalarda düzenli olarak şekerle tatlandırılmış meyve suyu gibi içecekler tüketmenin tip-2 diyabet riskinde artış ile bağlantılı olduğu görülüyor.Porsiyon kontrolü uygulamak ve taze sıkılmış veya %100 portakal suyu içmek yan etkilerin riskini azaltarak sağlığa faydalarını en yüksek düzeye çekmenize yardımcı olacaktır.Ayrıca portakal suyunu su ile seyrelterek kalorileri azaltabilir ve kilo alımına engel olabilirsiniz.1-3 yaş arası çocuklar için günlük önerilen portakal suyu miktarı en fazla 118 ml, 4-6 yaş için 177 ml ve 7-18 için 240 ml. Sonuç OlarakPortakal suyu antioksidanlar ve C vitamini, folat ve potasyum bakımından zengin olan favori bir içecek.Düzenli tüketiminin daha iyi kalp sağlığı, azalan inflamasyonlar ve böbrek taşı riskinde azalma gibi sağlıkta pek çok iyileşme ile bağlantısı var.Ancak kalori ve şeker miktarı da yüksek olduğundan onu ölçülü tüketmek ve taze sıkılmış halini veya %100 portakal suyu olan halini tüketmeye dikkat etmek gerekiyor.

Öfke patlamaları damar işlevini bozuyor

1 Mayıs 2024 at 22:22
Öfkenin kalp krizi geçirme riskine nasıl katkıda bulunduğunu açıklamaya yardımcı çalışma için araştırmacılar, bireylerin olumsuz duygulara kapılmasının ardından damarlarının ne kadar iyi genişleyebildiğini, damarları kaplayan endotel hücrelerinin hasar görüp görmediğini ve kendilerini tamir edip edemediklerini inceledi. 280 GENÇ BİREYE ÇEŞİTLİ TESTLER YAPILDI Çalışma kapsamında, kalp hastalıkları, ciddi ruh sağlığı sorunları veya diğer kronik hastalıkları olmayan 280 genç erişkin bireye, kan basıncı ile kalp atış hızı ölçümlerinin yanı sıra endotel hücre sağlığını tespit edebilmek için laboratuvar ortamında testler yapıldı. Testlerin ardından gruplara ayrılan bireylerden, 8 dakika boyunca öfke, kaygı ve üzüntü hissi uyandıran anılarını hatırlamaları ve bunları yüksek sesle paylaşmaları istendi. Öfke hissi uyandıran anıları hatırlamaları istenen kişilerin kan damarlarının genişleme kabiliyetinin azaldığı gözlemlendi. İncelemeler sonucu, kısa süreli öfke patlamalarının, arterlerin sertleşmesini önlemede önemli rol oynadığı düşünülen bir işlev olan kan damarlarının uygun şekilde genişlemesine geçici olarak zarar verebileceği tespit edildi. ÖFKE, KAN DAMARLARI İÇİN KÖTÜDÜR New York'taki Columbia Üniversitesi Irving Tıp Merkezinde kardiyolog ve hipertansiyon merkezi eş direktörü olan çalışmanın baş yazarı Dr. Daichi Shimbo, "Öfke, kan damarlarınız için kötüdür. (Öfke duymak) Arterlerinizin işlevini bozar ve bu da kalp krizi riskiyle bağlantılıdır." ifadelerini kullandı. ​​​​​​​Shimbo, "Bir kez sinirlenmenizin damar genişleme yeteneğinizi bozduğunu gördük. Peki ya hayatınız boyunca 10 bin kez sinirlenirseniz ne olur? Bu, kalıcı hasara yol açabilir." değerlendirmesini yaptı. Vazodilatasyon, kan damarlarının duvarındaki kasın gevşemesinin sonucu olarak damarların genişlemesidir. Kan damarları genişleyerek vücudun oksijen veya besin eksikliği olan bölgelerine kan akışını artırır. Çalışmanın detayları Amerikan Kalp Birliği (AHA) Dergisi'nde yayımlandı.

Hemşireler ne kadar maaş alıyor?

2 Mayıs 2024 at 00:23
2024 Ocak ayının gelmesi ile birlikte, hemşire maaşlarında da artışlar oldu. Bu yazıda, 2024 yılına ait hemşire maaşları hakkında detaylıca bilgi vereceğiz. Hazırsanız, güncellenen 2024 hemşire maaşlarını birlikte inceleyelim. 2024 Yılı Hemşire MaaşlarıHemşire maaşları 2024 yılı Ocak ayından sonra şu şekilde güncellenmiştir: En düşük hemşire maaşı: 32.000 TL.2024 yılında yapılan zam ile üniversite mezunu bir hemşirenin ortalama en yüksek maaşı: 50.000 TL.Hemşirelerin maaşları, çeşitli faktörlere bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Örneğin, eğitim seviyesi, hemşirelerin maaşlarında bir kriterdir. Bu kriter bağlamında maaşlar şöyledir: Lisans mezunu hemşireler: 1/5 dereceye sahip 4 yıllık hemşireler: 39.152 TL.Ön lisans mezunu hemşireler: 1/5 dereceye sahip ön lisans mezunu hemşireler: 34.075 TL.Lise mezunu hemşireler: 1/5 dereceye sahip lise mezunu hemşireler: 32.000 TL.Hemşirelerin maaşları, çalıştıkları kuruma bağlı olarak da değişebilmektedir. Örneğin; devlette ya da özelde çalışan hemşirelerin maaşları farklılık göstermektedir. Bu bağlamda maaşlar şöyledir: Devlet hastanesinde çalışan en düşük hemşire maaşı: 32.152 TL.Özel hastanede çalışan en düşük hemşire maaşı: 17.000 TL.Sağlık Bakanlığı’na bağlı kurumlarda çalışan hemşire maaşı: Sağlık Bakanlığı’na bağlı kurumlarda çalışan hemşirelerin maaşları, devlet hastanelerinde çalışan hemşireler ile aynıdır.Hemşirelerin maaşları, çalıştıkları alana göre de değişiklik göstermektedir. Buna bağlı olarak maaşlar şöyledir: Başhemşire maaşı: En düşük 42.000 TL iken, en yüksek 60.000 TL’dir.Ebe maaşı: En düşük 38.805 TL, en yüksek ise 47.610 TL’dir.Acil hemşire maaşı: En düşük 32.000 TL, en yüksek 40.000 TL’dir.Aile hekimliği hemşire maaşı: En düşük 32.000 TL, en yüksek ise 50.000 TL’dir.Ameliyat hemşiresi maaşı: En düşük 32.000 TL, bu miktar 45.000 TL’yde kadar çıkabilmektedir.Diyaliz hemşiresi maaşı: En düşük 32.000 TL iken, en yüksek 45.400 TL’dir.Erkek Hemşire MaaşlarıErkek hemşire maaşları ile diğer hemşire maaşlarının bir farkı bulunmamaktadır. Erkek hemşire maaşları da, yukarıda bahsedildiği üzere çeşitli kriterlere bağlı olarak belirlenir. Tüm bu maaş aralıkları, ortalama olarak verilmiştir. Devlete yeni atanan hemşire, 32.000 TL’den başlayabilir ve 55.000 TL’ye kadar maaş alabilir. Ayrıca, güncellenen zamlar ile birlikte belirtilen aralıklardan çok daha yüksek maaş da alabilir. Özel Sektörde Yeni Başlayan Bir Hemşire Ne Kadar Maaş Alır?Özel sektörde yeni başlayan bir hemşirenin maaşı, asgari ücret üzerinden verilir. 2024 yılına ait asgari ücret 17.002 TL olarak belirlenmiştir. Fakat; şu kriterlere bağlı olarak, yeni başlayan bir hemşire asgari ücretin çok daha üzerinde bir maaş alabilir: Hastanenin bilinirliğiHemşirenin sahip olduğu deneyimÇalışacağı bölümHemşire Ne İş Yapar?Hemşirelerin hastanede yürüttüğü görevler şöyle sıralanmıştır: Hastaların tedavi süreçlerini planlar.Hastaların gereksinimlerini belirler.Tetkikler öncesinde hastaları hazırlar.Operasyon öncesi ve sonrasında bakım sağlar.İlaç ve serum uygular.Kan, şeker ve ateş ölçümleri yapar.Doktorlar için raporlar hazırlarlar.Hemşire Nasıl Olunur?Hemşire olabilmek için kişilerin öncelikle üniversitelerin ilgili bölümlerinden 4 yıllık lisans eğitimini tamamlamaları gerekmektedir. Sağlık Meslek Lisesi mezunları da hemşire yardımcısı olarak işe başlayabilirler. Hemşirelerin; problem çözme yeteneği, çoklu görevleri yönetme becerisi, empati, etkili iletişim gibi özelliklere sahip olmaları çok önemlidir. Ayrıca hemşireler, etik kurallara da dikkat etmelidirler.

Öfke patlamalarının damar işlevini bozabileceği uyarısı

1 Mayıs 2024 at 22:22
Öfkenin kalp krizi geçirme riskine nasıl katkıda bulunduğunu açıklamaya yardımcı çalışma için araştırmacılar, bireylerin olumsuz duygulara kapılmasının ardından damarlarının ne kadar iyi genişleyebildiğini, damarları kaplayan endotel hücrelerinin hasar görüp görmediğini ve kendilerini tamir edip edemediklerini inceledi. Çalışma kapsamında, kalp hastalıkları, ciddi ruh sağlığı sorunları veya diğer kronik hastalıkları olmayan 280 genç erişkin bireye, kan basıncı ile kalp atış hızı ölçümlerinin yanı sıra endotel hücre sağlığını tespit edebilmek için laboratuvar ortamında testler yapıldı. Testlerin ardından gruplara ayrılan bireylerden, 8 dakika boyunca öfke, kaygı ve üzüntü hissi uyandıran anılarını hatırlamaları ve bunları yüksek sesle paylaşmaları istendi. Öfke hissi uyandıran anıları hatırlamaları istenen kişilerin kan damarlarının genişleme kabiliyetinin azaldığı gözlemlendi. İncelemeler sonucu, kısa süreli öfke patlamalarının, arterlerin sertleşmesini önlemede önemli rol oynadığı düşünülen bir işlev olan kan damarlarının uygun şekilde genişlemesine geçici olarak zarar verebileceği tespit edildi. New York'taki Columbia Üniversitesi Irving Tıp Merkezinde kardiyolog ve hipertansiyon merkezi eş direktörü olan çalışmanın baş yazarı Dr. Daichi Shimbo, "Öfke, kan damarlarınız için kötüdür. (Öfke duymak) Arterlerinizin işlevini bozar ve bu da kalp krizi riskiyle bağlantılıdır." ifadelerini kullandı. ​​​​​​​Shimbo, "Bir kez sinirlenmenizin damar genişleme yeteneğinizi bozduğunu gördük. Peki ya hayatınız boyunca 10 bin kez sinirlenirseniz ne olur? Bu, kalıcı hasara yol açabilir." değerlendirmesini yaptı. Vazodilatasyon, kan damarlarının duvarındaki kasın gevşemesinin sonucu olarak damarların genişlemesidir. Kan damarları genişleyerek vücudun oksijen veya besin eksikliği olan bölgelerine kan akışını artırır. Çalışmanın detayları Amerikan Kalp Birliği (AHA) Dergisi'nde yayımlandı.

Uykusuzluk hastalığı için hangi doktora gidilir?

30 Nisan 2024 at 23:59
Insomnia hastası olan kişiler genel olarak kısa sürede uykuya dalamaz. Uykuya dalabilseler dahi bu süreç çok uzun sürmez. Bu da kişilerin gün içerisinde sürekli olarak yorgun ve halsiz olmasına neden olur. Öte yandan vücut gerektiği gibi dinlenemediği için farklı sağlık sorunları da uykusuzluk ile birlikte meydana gelebilir. Uykusuzluk hastalığı, kişilerin yakınma süresine göre üç farklı kısma ayrılmaktadır. Uykusuzluk yakınması genel olarak bir haftadan uzun sürmemiş ise akut ya da geçici, bu süre bir hafta ila üç ay arasında devam etmiş ise subakut, süreç üç aydan daha fazla devam etmiş ise kronik uykusuzluk olarak kabul edilir. UYKUSUZLUK HASTALIĞI NEDEN OLUR?Uykusuzluğun altında yatan sebepler genel olarak stres seviyesinin yüksek olması, uyku öncesi yemek yenmesi, uyku saatinin sürekli olarak değişmesi gibi önlenebilir nedenlerden kaynaklanabilir. Ancak bazı durumlarda uykusuzluğa neden olan farklı hastalıklar da bu sağlık sorununa neden olabilir. Uykusuzluğa neden olan diğer etmenler şu şekilde sıralanabilir; Strese bağlı depresyonUyku öncesi yemek yenmesi ya da çay ve kahve tüketilmesiBelli bir uyku saatinin olmamasıUyku apnesi sorununun varlığıNörolojik hastalıklarHormonal hastalıklarAlkol tüketimiEgzersiz eksikliğiTiroid bezinin fazla çalışmasıKalp yetmezliğiBazı antidepresan, astım ya da tansiyon ilaçlarıUYKUSUZLUK HASTALIĞININ BELİRTİLERİ NELERDİR?Uykusuzluk sorunu düzeltilebilir nedenlerden dolayı meydana gelebildiği gibi ciddi sağlık sorunlarından da kaynaklı olabilmektedir. Genel olarak kişinin düzensiz saatlerde uyuması ve düzensiz bir beslenme alışkanlığına sahip olması uykusuzluk hastalığının ana nedenlerini oluşturur. Kişilerin uykusuzluk sorunu olup olmadığını anlayabileceği ve bu konuda en sık karşılaşılan semptomlar şu şekilde sıralanmaktadır; Uykuya dalmakta zorluk çekmekUykunun sürekli olarak bölünmesiSabahları erken uyanmakGün içerisinde enerji düşüklüğü ve yorgunlukGergin ve agresif bir ruh haline sahip olmakKonsantrasyon bozukluğuna bağlı olarak odaklanamama problemlerinin yaşanmasıİş ya da günlük yaşamda sık sık hatalar yapmakUYKUSUZLUK HASTALIĞI NELERE NEDEN OLUR?Kişilerin sağlıklı bir vücut sistemine sahip olabilmesi ve yaşamlarını sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi için düzenli bir uyku sürecine ihtiyacı vardır. Bu sürecin temin edilememesi halinde yaşanabilecek bazı durumlar şu şekilde sıralanmaktadır; Gündüzleri dikkat eksikliğinden kaynaklı hataların yapılmasıKonsantrasyon güçlüğü ile birlikte aşırı sinirlilik halinin yaşanmasıİş performansında düşüşDepresyonYüksek tansiyon ve metabolik bozukluklarObezite riskinin artmasıBağışıklık sisteminin zayıflamasıUYKUSUZLUK HASTALIĞI NASIL TEŞHİS EDİLİR?Uykusuzluk hastalığının teşhis edilmesi için ilk olarak hastaların şikayetleri ve buna bağlı yaşadıkları semptomlar uzman hekimler tarafından dinlenir. Bunların ardından tıbbi bir hastalığın olup olmadığının öğrenilmesi için kan testi yapılır. Bu test ile uykusuzluk hastalığı tanısı konulamamış ise bu kez kişi uyku merkezine sevk edilir ve bir gece boyunca vücut aktiviteleri takip edilir. Buna beyin dalgaları, nefes alışverişi, kalp atılı, göz hareketleri ve vücut hareketleri dahildir. Uykusuzluk hastalığının tipine göre melatonin takviyesi hastaların tedavisinde tercih edilen bir yöntemdir. Ancak uyku apnesi, huzursuz bacak sendromu ya da gece kendini gösteren panik atak gibi uyku sorunu çeşitlerinden birine sahip olan kişi de bu soruların tedavisi için yöntemler devreye alınır. UYKUSUZLUK HASTALIĞI İÇİN HANGİ BÖLÜME RANDEVU ALINIR?Uykusuzluk sorunu yaşayan kişilerin ilk olarak nöroloji bölümünden randevu alması gerekir. Yapılan muayeneler neticesinde sorunun psikolojik olduğu tespit edilir ise sağlık kuruluşlarının ruh ve sinir hastalıkları bölümüne başvurulması gerekir. Ancak huzursuz bacak sendromu gibi bir durum var ise bu süreçte tedaviyi yine nöroloji uzmanları sürdürecektir.

Türk Böbrek Vakfı Başkanı Timur Erk'ten şeker tüketiminin azaltılması uyarısı

30 Nisan 2024 at 15:50
Türk Böbrek Vakfı Başkanı Timur Erk, "Türk insanı şerbetli tatlılardan vazgeçemiyor. Bunun için önerimiz, şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlılara geçiş yapılabilir" açıklaması yaptı. Çeşitli programlara katılmak üzere Muğla'ya gelen Erk, meyve ve sebze tüketimine ağırlık verilmesi, özellikle dondurulmuş, işlenmiş, paketlenmiş ve endüstrileştirilmiş gıdalardan uzak durulması konusunda tüketicilere tavsiyelerde bulundu. Muğla ile 43 ili ziyaret ederek sağlıklı beslenme eğitimine öncelik verdiklerini anlatan Erk, "Türkiye çocuk çağında obezitede Avrupa'da birinci, dünyada üçüncü sırada. Her yıl ne yazık ki yüzde 8 artış kaydediyor. 85 milyon nüfuslu ülkemizin ne yazık ki 3 milyonu aşırı obez ve bunun da yüzde 50'den fazlası 18 yaş altı durumda." ifadelerini kullandı. Timur Erk, Türk Böbrek Vakfının okullarda öğrenci ve öğretmenlere "obezite" ve "sağlıklı beslenme" konularında eğitim verdiğini, odak noktalarının böbrek sağlığını korumak için tuz, şeker ve unlu mamuller tüketiminin azaltılması olduğunu kaydetti. Bilinçli tüketiciler ve sağlıklı beslenmek isteyen ebeveynler için en iyi yolun işlenmiş ve paketlenmiş ürünler yerine taze ve doğal mevsimlik gıdalar tüketmek olduğunu ifade eden Erk, şöyle konuştu: "Ülkemizde tuz tüketimi konusunda başarı sağladık. Tuz tüketiminde günlük 18 gram yetişkin tüketimini 11 grama kadar düşürdük ancak şeker tüketiminde bunu henüz sağlayamadık. 150 gram şeker tüketimini ancak 10 gram düşürebildik. Mümkün olduğu kadar zeytinyağlı, Akdeniz diyeti ve bol sebze, meyveli beslenmeye gayret göstermemiz gerekli. Bunun haricinde çocukların kahvaltı ederek okullara gelmesine çalışıyoruz.Biz, eğitimleri sadece okullarda çocuklara vermiyoruz. Her gittiğimiz yerde eğitmen eğitimi veriyoruz. Öğretmenlere de eğitim veriyoruz. Çocuklar da ailelerine anlatıyor. Ebeveyn eğitimiyle olayı pekiştiriyoruz. 12 yıl önce bu işe başlarken obezite hat safhadaydı. Dünya ikincisiydik. Şimdi üçüncülüğe, dördüncülüğe düşürebildik. Çocukların sağlıklı beslenmesini bir kültür olarak geliştirmek gerekli. Biz çocuklarımızı seven bir ülkeyiz. Bu konuda geri bildirimler çok iyi. Çocuklar bu konuda gereğini yapıyor."Ülke genelinde tuz tüketiminde gösterilen başarının şeker tüketiminde gösterilemediğine ve bunun sebeplerinin olduğuna dikkati çeken Erk, "Şeker tüketiminde çok az bir mesafe katettik. Türk insanı şerbetli tatlılardan vazgeçemiyor. Bunun için önerimiz, şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlılara geçiş yapılabilir. Eğer ille de şerbetli tatlı yenecekse o zaman hiç olmazsa yanında bir bardak süt içelim. Süt şekerin etkisini azaltmış, sindirimi sağlamış oluyor." diye konuştu. Okulda öğretmenlerin, evde ebeveynlerin dikkatli olması gerektiğini vurgulayan Erk, özellikle çocuklarda obeziteye dikkati çekmek istediklerini ifade etti.

Hıçkırık nasıl geçer, hangi doktora gitmek gerekir?

30 Nisan 2024 at 11:45
Geçmeyen hıçkırık, basit bir durum gibi görünse de, bu ciddi bir sağlık sorununun belirtisi olabilir. Hıçkırık, basit bir refleks tepkisi gibi görünse de, altında yatan farklı nedenler olabilir. Hıçkırığın ardında yatan nedenler arasında; mide gazı, sindirim problemleri, sinir sistemi bozuklukları, kalp ve karaciğer hastalıkları gibi çeşitli faktörler bulunabilir. Bu nedenle, geçmeyen hıçkırık sorunu ile karşılaşan kişilerin doktora başvurması önemlidir. Peki, hangi doktora başvurulmalıdır? Gelin, birlikte inceleyelim. Hıçkırık Nedir?Hıçkırık, ani ve istemsiz olarak ortaya çıkan bir kasılma refleksi olarak tanımlanır. Bu refleks, diyafram kasının aniden kasılması ve ardından ses tellerinin kapanması ile karakterizedir, bu da "hık" sesi şeklinde bir çıkışa neden olur. Hıçkırık atağı, diyafram kasının rahatlaması ile sona erer. Hıçkırık, çoğu zaman tehlikeli bir durum olarak görülmez, ancak; üç farklı tipe ayrılır ve süresine göre belirli riskler taşıyabilir. Kısa süreli hıçkırık, yani akut hıçkırık, 48 saatten kısa sürer. İnatçı hıçkırık, 2 ila 3 gün arasında devam eden bir durumu ifade eder. Bir aydan daha uzun süren hıçkırık ise dayanılmaz olarak kabul edilir ve mutlaka tedavi edilmesi gerekir. Hıçkırık Nasıl Geçer?Bazı basit yöntemler ile hıçkırığı hafifletmek mümkündür. Öncelikle, dengeli bir yaşam tarzı benimsemek ve sağlıklı beslenmek, hıçkırığın önlenmesinde önemli bir adımdır. Bol su içmek ve gazlı içeceklerden kaçınmak da önemlidir. Ayrıca, yemek yeme alışkanlıklarınıza dikkat etmek ve küçük porsiyonlar halinde sık sık yemek yemek sindirim sisteminizi rahatlatacaktır. Gece geç saatlerde yemek yemekten kaçınmak ve düzenli uyku alışkanlıkları edinmek de hıçkırık sorununu azaltacaktır. Fakat; hıçkırık şikayeti devam ederse ve diğer rahatsızlıklar ile birlikte görülüyor ise, bir doktora başvurmak önemlidir. Uzun süreli ve şiddetli hıçkırık sorunlarının altında ciddi bir hastalık yatıyor olabilir. Hıçkırık İçin Hangi Bölümden Randevu Alınır?Hıçkırık problemi yaşıyorsanız, öncelikle Dahiliye bölümüne başvurmalısınız. Dahiliye doktoru, gerekli gördüğü durumlarda ilgili diğer uzmanlık alanlarına yönlendirme yaparak, hıçkırığın altında yatan nedenin tespit edilmesini sağlayacaktır. Hıçkırığın Tedavi Yöntemleri Nelerdir?Hıçkırık uzun sürdüğünde müdahale gerekebilir. Hıçkırığın altında yatan bir sağlık sorunu var ise, öncelikle bu sorunun tedavi edilmesi önemlidir. Hıçkırık atağı 2 günden fazla sürdüğünde, ilaçlar kullanılarak müdahale edilir. Baklofen, metoklopramid gibi ilaçlar hıçkırık durumunu kontrol altına almada etkilidir. İlaç tedavisi başarısız olursa, cerrahi müdahale düşünülür. Kalıcı hıçkırık durumlarında, vagus sinirine elektrik uygulaması yöntemi tercih edilir. Bu işlem için vücuda bir cihaz implante edilir ve bu cihaz elektriksel uyarım sağlar. Bu yöntem, epilepsi gibi farklı hastalıkların tedavisinde kullanıldığı gibi kalıcı hıçkırık durumlarında da etkili bir çözümdür. Bu yöntem, sinirsel düzenlemeleri yeniden yapılandırarak hıçkırık ataklarını azaltır ya da ortadan kaldırır. Evde Hıçkırık Tedavisi Nasıl Yapılır?Evde hıçkırık tedavisi için birkaç basit yöntem bulunmaktadır. Bu yöntemler, kısa süreli hıçkırık ataklarını hafifletir ya da sona erdirir. Evde hıçkırık tedavisi için bazı öneriler şöyle:  Burnu sirkeli su ile yıkayıp burnun içine sirke çekebilirsiniz. Boğazı zorlayarak öğürmeyi sağlamak, diyafram kaslarını kontrol altına alarak hıçkırığın sona ermesini sağlar. Derin nefes aldıktan sonra bir süre boyunca nefesi tutmak, diyafram kaslarını sakinleştirir. Hızlı şekilde nefes alıp vermek, diyafram kaslarını hareketlendirerek hıçkırığı durdurur. Keskin kokulu maddeleri koklamak, sinir sistemini uyararak hıçkırığı durdurur. Buzlu su içmek ya da kafayı, yüzü soğuk su altında tutmak, sinir uçlarını uyararak hıçkırık refleksini durdurur.

Unutkanlık için hangi doktora gidilir? Devlet hastanesinde hangi bölüme nasıl randevu alınır?

30 Nisan 2024 at 00:15
Günümüzde birçok kişinin yaşadığı sorunlardan biri olarak karşımıza çıkan unutkanlık, farklı sorunlar nedeni ile kendini gösterebilir. Bazen basit nedenlere dayansa da bu hastalığın tanısının konması için uzmanlara başvurulması gerekir. İnsanların stres seviyelerinin yüksek olması, yoğun bir iş temposu içerisinde olması ya da asosyal bir yaşam tarzına sahip olması ve hareketsiz günler geçirmesi unutkanlığa neden olan önemli etmenler arasında yer alır. Unutkanlık sorunu yaşayan kişiler bir süre sonra psikolojik açıdan kendilerini kötü hissetmeye başlar. Genel olarak nörolojik ya da psikolojik sorunlardan kaynaklanan bu hastalık, farklı sağlık sorunlarının habercisi de olabilir. Unutkanlık sorunu ile karşı karşıya kalan kişiler, günlük işlerini yaparken bir hayli zorluk yaşayabilir. Yapılması gereken işlerin unutulması, verilen sözlerin hatırlanmaması, aranması gereken kişilerin aranmaması ya da herkesin sık sık yaşadığı bir eşyanın nereye konulduğunun hatırlanmaması kişileri fazlası ile yoran bir durumdur. Peki bunun önüne nasıl geçilir? Bu yazımızda unutkanlık belirtilerinin neler olduğu, tedavi yöntemleri ve hangi uzman hekimlere başvurulması gerektiğini sizler için derledik. UNUTKANLIK HASTALIĞI NEDİR?Genel olarak unutkanlık hastalığının sadece yaşlı bireylerde meydana geldiği düşünülür. Ancak bu tespit pek de doğru değildir. Her yaştan kişi farklı nedenlere bağlı olmak üzere unutkanlık hastalığına sahip olabilir. Bu da yaşlı bireyler kadar genç bireylerin de bu hastalığı geçirme ihtimalinin olduğunu gösterir. Bazı durumlarda yeteri kadar vitamin ve mineral takviyesinin sağlanmaması unutkanlık sorunlarına neden olur. Aynı zamanda hormon yetersizlikleri de yine bu hastalığa neden olabilir. Öte yandan ilerleyen yaşlarda meydana gelen ve nörolojik hastalıklar arasında yer alan Alzheimer ve demansta yine unutkanlığa neden olur. Unutkanlığın meydana gelme riskinin en aza indirilmesi için hafızanın kısa süreli bellek ve uzun süreli bellek olarak ikiye ayrıldığının bilinmesi gerekir. Kısa süreli bellek en fazla altı ila dokuz adet bilgiyi depolar. Uzun süreli bellekte yer alan bilgiler ise daha fazla ve daha eski tarihlere dayanır. UNUTKANLIK HASTALIĞININ BELİRTİLERİ NELERDİR?Farklı nedenlere bağlı olarak meydana gelebilen bu hastalık, farklı semptomlar ile kendini belli edebilir. Farklı zaman dilimlerinin unutulmasına neden olan bu hastalığın en yayın belirtileri ise şunlardır; Günlük yaşamdaki rutin aktivitelerin ya da yapılacak olan işlerin unutulmasıDaha önce izlenmiş bir filmin, okunmuş bir kitabın, düşüncelerin ya da bir başkası ile yapılmış olan sohbetin unutulmasıİş hayatında yapılması gerekenlerin unutulması ve aksatılmasıÖnceden birçok kez gidilmiş bir adresin unutulmasıBasit seçimlerde dahi kararsızlık yaşama ya da karar verme konusunda zorlanmaNormalde ilgi çekici gelen şeylere karşı olan ilginin kaybedilmesiHissizlikYoğun depresyonAnksiyete ve sinirlilik haliUNUTKANLIĞA NEDEN OLAN ETMENLER NELERDİR?Unutkanlık, bellekte depolanan bilgilerin hatırlanmadığı zamanlarda ortaya çıkan uzun ya da kısa süreli bir durumdur. Unutkanlığa neden olan fizyolojik ya da psikolojik nedenler arasında en sık karşılaşılanlar şu şekilde sıralanabilir; Tiroid hastalıklarıUykusuzlukVitamin ve mineral eksikliğiDehidrasyonİlaçların yan etkisiAlkol tüketimiStres ve kaygı seviyesinin yüksek olmasıDepresyonBeyindeki tümörleri, kan pıhtıları ya da enfeksiyonlarDüşme ya da kaza nedeni ile beyin sarsıntısı geçirilmesiYaşa bağlı hafıza değişiklikleriUNUTKANLIK İÇİN HANGİ DOKTORA GİDİLİR?Günlük yaşamda bir şeyleri unutmaya başladığını fark edenlerin kesin tanı konulması için en kısa sürede nöroloji bölümünden randevu alması gerekir. Yapılan muayene sonucuna göre nöroloji uzmanlarının belirlediği tedavi sürecine uyulması ve gerekli aktivitelerin yapılmasına özen gösterilmelidir. Unutkanlık sorunu yaşamamak ve hafızanın güçlenmesine destek olmak için bulmaca çözmek tercih edilebilir. Bunun yanı sıra örgü örmek gibi beynin çalışmasını sağlayacak farklı hobiler edinerek de hafızanın daha güçlü bir hale gelmesi sağlanabilir.

❌
❌